Bir zamanlar, tıpkı bir gökkuşağı kadar renkli ve çeşitli meyvelerle dolu, bir manav vardı. Bu manav, küçük bir kasabanın tam ortasında yer alır ve etrafa mis gibi taze meyve kokuları saçardı. Tezgâhlarında parlak kırmızı elmalar, altın sarısı muzlar, göz alıcı turuncu portakallar, zümrüt yeşili kiviler ve koyu mor incirler bir araya gelmişti. Her meyve, kendi rengiyle bir hikâye anlatıyor gibiydi.
Manavın sahibi, tatlı dilli ve bilgi dolu bir amca olan Bay Ziya’ydı. Bay Ziya, her sabah erkenden dükkanınıı açar ve meyveleri tezgâhına dikkatlice dizerdi. Onun için meyveler sadece yiyecek değil, aynı zamanda birer mucizeydi. “Her birinin içinde gizli bir şifa, bir masal var” derdi Bay Ziya. Çocuklar da onun bu sözlerini hayranlıkla dinler, manava gelmeyi sabırsızla beklerdi.
Bir gün, Efe adında meraklı bir çocuk manava geldi. Efe, renklerin dans ettiği tezgâhlara bakarken büyülenmişti. Ama en çok dikkatini çeken, bir köşede duran kocaman bir karpuzdu. Karpuzun koyu yeşil kabuğu üzerinde açık yeşil çizgiler dans ediyordu.
“Bay Ziya, bu karpuz neden bu kadar büyük?” diye sordu Efe.
Bay Ziya, gülümseyerek yaklaştı. “Bu karpuz sadece büyük değil, aynı zamanda sulu ve tatlı. Ama en önemlisi, içindeki kırmızı renk bize ne kadar güçlü antioksidanlar taşıdığını anlatıyor. Bu da bizi hastalıklardan korur,” dedi.
Efe bu sözleri duyunca şaşırdı. “Antioksidan nedir?” diye merakla sordu.
“Antioksidan,” dedi Bay Ziya, “vücudumuzdaki zararlı maddelerle savaşan bir kahraman gibidir. Bu karpuzun kırmızısı, domatesin ve çileğin kırmızısı gibi, içimizdeki koruma ordusunu güçlendirir.”
Efe, bu bilgiyi çok ilginç buldu ve başka meyveleri de öğrenmek istedi. Tezgâhı gezerken bir muz alıp Bay Ziya’ya uzattı. “Peki ya bu muz?” diye sordu.
Bay Ziya, elindeki muzu şöyle bir tartıp, “Muz, enerjinin sembolü. Sarı rengi bize mutluluğu hatırlatır. Potasyum denen bir madde var içinde; bu, kalbimizi sağlıklı tutar ve kaslarımızı güçlendirir. Sporcular neden bu kadar çok muz yer, biliyor musun? Potasyum sayesinde yorulmazlar da ondan,” diye yanıtladı.
Efe, manavdaki her meyvenin aslında bir ders verdiğini fark etti. Portakalın bol bol C vitamini sunduğunu, elmanın sindirimi kolaylaştırdığını, kivi’nin hastalıklara karşı direnci arttırdığını öğrendi.
Gün sonunda Bay Ziya, Efe’ye bir sepet hazırladı. Sepetin içinde manavdaki her renkten bir parça vardı. “Efe, bu sepeti al ve evde ailene göster. Her meyvenin faydasını onlara anlat. Unutma, sağlıklı olmak için tüm renklere ihtiyacımız var” dedi.
Efe, sepetini alıp eve dönerken çok mutluydu. Artık manavdaki her meyvenin sadece bir yiyecek olmadığını, aynı zamanda birer öğretmen olduğunu biliyordu. Ve Bay Ziya’nın dediği gibi, gökkuşağı gibi beslenmenin aslında sağlıklı bir hayatın anahtarı olduğunu anlamıştı.
O gün bugün, Efe her meyveyi yerken onun hikâyesini hatırlardı. Ve belki de kendi hikâyesini yazmaya şimdiden başlamıştı.