Bir varmış, bir yokmuş… Yemyeşil bir vadide, baharın neşesiyle renklenmiş kırlarda, toprağın derinliklerinde yaşayan bir solucan varmış. Adı Lopi’ymiş. Lopi, ufacık gövdesine rağmen toprağı sabırla havalandıran, çiçeklerin ve ağaçların köklerini güçlendiren çalışkan mı çalışkan bir solucanmış. Onun en büyük hayali, bir gün toprağın üstündeki o parlak dünyayı görmekmiş.
Güneşli bir sabah, Lopi bir cesaretle başını toprağın üstüne çıkarmış. Gördüğü manzara nefes kesiciymiş! Masmavi bir gökyüzü, uçsuz bucaksız papatyalar ve pırıl pırıl parlayan bir dere… Tam o sırada, sarı tüylü minik bir civciv hoplaya zıplaya Lopi’ye doğru gelmiş. Civcivin adı Piti’ymiş ve o da bu vadide yeniymiş.
“Merhaba!” demiş Piti, iri ve merak dolu gözleriyle Lopi’ye bakarak. “Sen kimsin böyle uzun ve ince? Sanki topraktan çıkmış bir dal gibi duruyorsun!”
Lopi biraz çekinerek kendini tanıtmış: “Ben bir solucanım. Toprağın altında yaşarım ve buradaki çiçeklerin daha güzel büyümesi için çalışırım.”
Piti, heyecanla zıplamış: “Ne kadar harika! Ama neden hep toprağın altında saklanıyorsun? Dünya o kadar güzel ki!”
Lopi biraz hüzünlenmiş: “Biz solucanlar, güneşten fazla hoşlanmayız. Cildimiz çok hassastır, kuruyabiliriz. Ama bu dünyayı görmek, rüzgarı hissetmek, çimenlerin arasında gezinmek… Hep hayalimdi.”
Piti bir an düşünmüş ve neşeyle kanat çırparak bağırmış: “O zaman seni gezdirebilirim! Benim sırtıma çık, seni vadinin her köşesine götüreyim!”
Lopi şaşkınlıkla bakmış: “Ama ya düşersem? Ya beni başka hayvanlar fark ederse?”
Piti, minik gagasını nazikçe eğerek gülümsemiş: “Korkma, ben seni korurum. Senin kadar cesur bir solucanın hayalini gerçekleştirmesi gerek!”
Ve böylece, Lopi Piti’nin sırtına tırmanmış. Civciv, vadinin dört bir yanına hoplayarak gitmiş. Beraber papatyaların arasında dans etmişler, dereden suyun melodisini dinlemişler, hatta gökyüzünde süzülen kuşları izlemişler. Lopi, hayatında ilk kez toprağın dışında olmanın ne kadar güzel bir his olduğunu anlamış.
Ancak yolculukları sırasında siyah tüylü, keskin bakışlı bir karga onları fark etmiş. Karga, Lopi’yi iştahla izlemeye başlamış. “Ne tatlı bir atıştırmalık bu!” diye içinden geçirmiş ve hızla onlara doğru uçmuş.
Tam o anda, Piti kargayı fark etmiş ve hiç tereddüt etmeden hızla çalıların arasına saklanmış. “Endişelenme Lopi, seni koruyacağım!” demiş.
Karga çalıların etrafında dolanırken, Lopi bir fikir bulmuş. Yavaşça toprağın kenarına süzülmüş ve karga görmeden yerin altına gizlenmiş. Ardından, Piti yüksek sesle bağırarak karganın dikkatini dağıtmış ve onu başka bir yöne çekmiş. Karga çaresizce başka avların peşine giderken, Piti ve Lopi tekrar buluşmuşlar.
“Bu çok korkutucuydu!” demiş Lopi, toprağın kenarından başını çıkararak.
Piti ise gülümsemiş: “Ama sen cesurdun! Hem dostlar birbirini korur, değil mi?”
O günden sonra, Lopi ve Piti ayrılmaz birer dost olmuşlar. Piti her gün Lopi’yi sırtına alıp vadinin farklı yerlerini gezdirirken, Lopi de toprağın derinliklerinde çalışarak Piti’nin en sevdiği çimenleri ve papatyaları daha da güçlü büyütmüş.
Böylece, küçük bir solucan ve bir civciv, cesaretin ve dostluğun her türlü engeli aşabileceğini herkese göstermiş.
Gökyüzü ve toprak, artık ayrılmaz bir bütün olmuş… Sonsuza dek.