Yunus ile Aslan

Güneşin parlak ışıkları denizin maviliğinde pırıldarken, ormanın kudretli hükümdarı olan aslan, mağrur bir şekilde sahil boyunca yürüyordu. Dalgaların kıyıya vurduğu bu sakin öğleden sonra, suyun yüzeyinde süzülen bir yunus balığı gördü. Merak ve dostluk dolu bir ifadeyle gülümseyerek yunusa seslendi:

“Merhaba dostum! Seni burada görmek ne güzel. Uzun zamandır seninle tanışmak istiyordum.”

Yunus balığı, başını suyun biraz daha üzerine çıkararak neşeyle cevap verdi:

“Merhaba aslan! Hayrola, neden benimle görüşmek istedin?”

Aslan, güçlü pençelerini kuma hafifçe bastırarak heyecanla konuştu:

“Biliyorsun ki, ben ormandaki hayvanların kralıyım. Sen ise denizin derinliklerindeki canlıların hükümdarısın. Birlikte güçlü bir ittifak kursak, bize karşı kimse duramaz! Ne dersin?”

Yunus balığı bu teklifi düşündü. Aslanın ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Kendisi de denizin en çevik ve akıllı yaratıklarından biriydi. Birlikte hareket ederlerse, karada da denizde de kimse onlara meydan okuyamazdı. Hafifçe başını sallayarak cevap verdi:

“Bu harika bir fikir! Eğer birbirimize destek olursak, her zaman galip geliriz. Bu ittifak, hem senin hem de benim için büyük faydalar sağlayabilir.”

Böylece aslan ile yunus balığı dostane bir anlaşmaya vardı. Günler geçti, her ikisi de birbirlerini sık sık ziyaret edip dostluklarını pekiştirdi. Ancak bir gün, aslan sahilde gezinirken iri ve güçlü bir boğa ile karşılaştı. Boğa, gözlerinde öfke parıltılarıyla aslana meydan okudu. İkisi de güçlüydü ve kaçınılmaz olarak kıyasıya bir mücadele başladı.

Aslan, boğanın sert darbelerine karşı kendini savunmaya çalışırken yorulmaya başlamıştı. Kükreyerek yardım çağrısında bulundu:

“Yunus! Dostum, yardım et! Bu boğa beni neredeyse alt edecek!”

Ancak yunus balığı, suyun içinde çaresizce aslana bakıyordu. O bir deniz canlısıydı, karaya çıkamazdı. Ne kadar yardım etmek istese de, doğası gereği kıyıya bile yaklaşamazdı. Üzüntüyle suyun içinde kıvranarak cevap verdi:

“Aslan dostum, elimden bir şey gelmez. Ben ancak denizde güçlü olabilirim, ama karada hareket bile edemem!”

Aslan, yunustan yardım beklediği halde onun hareketsiz kalmasına öfkelendi. Neyse ki, son anda tüm gücünü toplayarak boğayı yere serdi ve onu kaçırmayı başardı. Yorulmuş ve sinirlenmiş bir şekilde soluklanırken, gözlerini yunus balığına dikti ve hiddetle konuştu:

“Sen ne biçim bir müttefiksin? Beni öylece seyretmekten başka bir şey yapmadın! O boğa beni neredeyse öldürecekti, sen ise kıpırdamadan durdun!”

Yunus balığı, bu suçlamayı olgun bir tavırla karşıladı. Yavaşça başını sallayarak şöyle dedi:

“Sevgili dostum, kusur bende değil. Ben denizde yaşamak için yaratıldım. Suyun içinde ne kadar güçlü olsam da, karada bırak savaşmayı, yürümeyi bile bilmem. Herkes kendi doğal ortamında güçlüdür. Eğer denizde bir tehlikeyle karşılaşsaydın, seni kurtarmak için elimden geleni yapardım. Ancak benim sınırlarım var ve doğama aykırı hareket edemem.”

Aslan, yunusun bu sözleri üzerine derin bir düşünceye daldı. Onun haklı olduğunu anlamıştı. İnsanların ve hayvanların doğası gereği bazı sınırları vardı ve herkes kendi ortamında güçlüydü. Zorla birine kendi doğasına aykırı bir şey yaptıramazdı. Derin bir nefes aldı ve dostuna gülümseyerek başını salladı.

“Haklısın dostum. Bazen birine kızmadan önce, onun neler yapabileceğini ve sınırlarını düşünmek gerek. Sen yine de iyi bir dostsun.”

Böylece, aslan ve yunus balığı dostluklarını sürdürdüler. Ancak aslan, bundan sonra her dostlukta sınırların ve doğanın belirleyici olduğunu asla unutmamaya karar verdi.

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz