Bir varmış, bir yokmuş… Uçsuz bucaksız, yemyeşil bir ormanda, yumuşacık bembeyaz tüylere sahip küçük bir tavşan yaşarmış. Adı Tüylü’ymüş. Tüylü, annesiyle birlikte mutlu bir hayat sürermiş. Annesi ona her sabah en tatlı havuçları toplar, en yumuşak otlardan yatak yaparmış. Ama Tüylü, annesinin sevgisini bazen fark edemezmiş.
Bir gün Tüylü, ormanda gezintiye çıkmış. Koşmuş, zıplamış ve bir kelebek kovalamaya başlamış. O kadar çok oynamış ki farkında olmadan annesinden çok uzaklaşmış. Bir de bakmış ki etrafında hiç tanımadığı ağaçlar var! Korkuyla sağa sola bakınmış ama hangi yöne gideceğini bilememiş.
Tüylü, ağlamaya başlamış. “Anneciğim! Nerelerdesin?” diye seslenmiş ama sadece rüzgârın sesi ona cevap vermiş. Tam o sırada, bir baykuş dalın tepesinden seslenmiş:
— Küçük tavşan, neden ağlıyorsun?
Tüylü hıçkırarak anlatmış:
— Annemden uzaklaştım ve şimdi onu bulamıyorum!
Baykuş, gülümsemiş:
— Sakın korkma, annen seni her zaman bulur. Anne sevgisi rüzgâr gibi görünmez ama her yerde hissedilir.
Tüylü, baykuşun ne demek istediğini tam anlayamamış ama içi biraz olsun rahatlamış. Birkaç dakika sonra, uzaklardan tanıdık bir ses duyulmuş:
— Tüylü! Canım yavrum, neredesin?
Bu, annesinin sesiymiş! Tüylü sevinçle sıçramış ve sesin geldiği yöne doğru koşmuş. Annesi de ona doğru koşuyormuş. Sonunda birbirlerine kavuşmuşlar. Annesi, Tüylü’yü sıkıca sarmış ve tüylerini okşamış.
— Seni merak ettim, küçük yavrum. Seni her zaman korurum, her zaman severim.
O an Tüylü, annesinin sevgisinin ne kadar büyük olduğunu anlamış. O sevgi, her zaman onun yanındaymış, onu koruyormuş.
O günden sonra Tüylü, annesinin sevgisini daha çok hissetmiş ve onu hiç üzmemeye çalışmış. Çünkü anne sevgisi, dünyadaki en büyük hediyeymiş.
Ve ormanda, mutlu mesut yaşamaya devam etmişler…