Murat, meraklı bir çocuktu. En çok sevdiği şey, eski hikâyeleri dinlemekti. Bir gün, büyükbabasının tavan arasındaki eski sandığı fark etti. Üzeri işlemeli ve altın gibi parlayan bu sandık, sanki onu çağırıyordu.
“Bu sandık sihirli,” dedi büyükbabası gülümseyerek. “Eğer içine bakmaya cesaretin varsa, zamanın sırlarını keşfedebilirsin.”
Murat heyecanla sandığın kapağını açtı ve bir anda etrafı parlak bir ışık kapladı. Gözlerini açtığında, kendini bambaşka bir yerde buldu!
Etrafına baktığında, ilginç kıyafetler giymiş insanlarla dolu bir şehir gördü. Evler taştandı ve herkes atlarla dolaşıyordu. “Neredeyim?” diye düşündü. O sırada, yaşlı bir adam ona yaklaştı.
“Sen yabancısın. Zaman Sandığı seni buraya getirmiş olmalı,” dedi adam. “Burası geçmişin şehri. Burada insanlar sabırla çalışır ve her şey el emeğiyle yapılır.”
Murat, insanların nasıl kendi elleriyle tarla sürdüğünü, el yapımı arabalar yaptığını hayranlıkla izledi. Sonra, sandığın içinden bir ışık daha parladı ve kendini başka bir yerde buldu.
Bu kez etrafında uçan arabalar, akıllı robotlar ve gökyüzünde parlayan yollar vardı. İnsanlar kitapları özel gözlüklerle okuyordu ve herkes geri dönüşümle çevreyi koruyordu.
“Bu da geleceğin şehri olmalı!” diye düşündü Murat. Bir çocuk ona yaklaşıp gülümsedi. “Burada teknoloji çok gelişmiş ama biz geçmişten ders almayı hiç unutmuyoruz. Çünkü doğaya ve insanlara değer vermek en büyük ilerlemedir.”
Tam o sırada, Murat bir ışık daha gördü ve kendini yine tavan arasında buldu. Büyükbabası ona bakıp gülümsedi. “Ne öğrendin bakalım?” diye sordu.
Murat heyecanla cevap verdi: “Geçmiş bize sabrı ve emeği öğretiyor, gelecek ise sorumluluklarımızı hatırlatıyor. Ama en önemlisi, bugünü en iyi şekilde değerlendirmek!”
Büyükbabası başını salladı. “İşte, zamanın en büyük sırrı budur!”
Murat o günden sonra zamanını daha bilinçli kullanmaya başladı. Çünkü artık biliyordu ki, geçmişten öğrenmek ve geleceğe hazırlanmak, hayatın en önemli yolculuğuydu.
Bu masalı da okuyun: Adil Kral ve Sihirli Terazi