Masal OkuYaşa Göre11+ Yaş MasallarıGümüş Çınarın Fısıldadığı Sırlar

Gümüş Çınarın Fısıldadığı Sırlar

Bir zamanlar, yeryüzünün en derin ormanlarından birinde, kadim ağaçların göğe yükseldiği, rüzgârın yaprakların arasında fısıldayarak dolaştığı, güneşin ışık hüzmeleriyle incecik perdeler çizdiği büyülü bir diyar varmış. Bu diyarda, ağaçların gövdelerindeki çatlaklardan içeri sızarak koca gövdelerini parıldatan, altın sarısı bir ışık dolaşırmış. Her bir ağacın dalları arasına serpilmiş gibi duran sayısız kuş yuvası, ormanın dört bir yanına tatlı ezgiler yayarmış.

Ancak bu ormanın en eski ağacı olan devasa gümüş çınar, diğer tüm ağaçlardan farklıymış. Gövdesinde, adeta yıldızlarla dolu bir geceyi andıran, minicik ışık damlacıkları parıldar dururmuş. Bu ağaç o kadar yaşlıymış ki, dallarından her yıl bir yaprak düşse bile, yere ulaşmadan bu yaprak, incecik toza dönüşür, toprağın derinliklerinde kaybolurmuş. gümüş çınarın gövdesine dokunan herkes, onun içinde hapsedilmiş bir hikâyeler dünyasına tanık olabilirmiş. Fakat Çınar, yalnızca bir kez, gecenin tam ortasında, ormanın en sessiz anında, rüzgârın sesiyle birlikte dile gelir ve binlerce yıldır sakladığı sırları fısıldarmış.

Bir gece, gökyüzünde dolunay altın gibi parıldarken, gümüş çınarın köklerine kadar yayılan o eski büyü tekrar harekete geçmiş. Bu gece ise, sıradan bir gece değilmiş; bu dolunay, her bin yılda bir açan Ayçiçeği’nin çiçeklerini gizemli bir ışıkla donatıyormuş. Ayçiçekleri, bu özel gecede yalnızca gümüş çınarın köklerine kadar uzanarak, ona selam vermek için açarmış. Ve işte tam bu anda, ormanın derinliklerinden yankılanan bir tını yükselmiş, sanki eski çağlardan kalma bir şarkı söyleniyormuş gibi.

O gece, küçük bir çocuk ormanın kıyısında durmuş, bu tuhaf ve güzel sesi dinlemiş. Adı Aras olan bu çocuk, bütün çocuklardan farklıymış; çünkü kalbinde her türlü korkuya karşı bir zırh gibi parlayan saf bir cesaret taşıyormuş. O büyülü sesi takip etmiş, adım adım, ağaçların arasında ilerlemiş. Gözleriyle göremediği ama kalbiyle hissedebildiği bu ışık onu gümüş çınarın köklerine kadar götürmüş.

Aras, Çınar’ın gövdesine dokunduğunda, adeta bir rüyaya dalmış gibi olmuş. Çınar ona, gizli bir dünyanın kapısını açmış; burada, altın sarısı nehirler akıyor, devasa kuşlar gökyüzünde süzülüyor, taşların altında uyuyan ejderhalar varlığını hissettiriyormuş. Aras, gördüğü bu manzarada yalnızca bir misafir değilmiş; sanki bu büyülü dünya, onun çok eski bir sırrını saklıyor, ona geçmişini ve geleceğini anlatmak istiyormuş.

Gümüş çınar, Aras’a fısıldamış: “Cesaretin, bu diyarın kaybolan ruhunu geri getirebilir, kalbinin ışığı ise bu ormanın kaderini değiştirebilir. Sen, kaderinde yıldızları taşımış olan son çocuk, bu ormanın ışığını sonsuzluğa taşıyacaksın…”

Ve o gece, Aras’ın içindeki cesaret, ormanın en karanlık noktalarını aydınlatacak bir fener gibi yanmaya başlamış. gümüş çınarın köklerinden aldığı sihirle geri dönerken, artık sıradan bir çocuk değilmiş; ormanın koruyucusu, efsanelerin yankısı ve eski ruhların dilek taşı olmuş.

O günden sonra, Aras’ın adını herkes bilmiş; fakat kimse onunla tanışmamış. O, yalnızca masallarda fısıldanan bir hikâye, rüzgârda kaybolan eski bir şarkı olmuş. Ve bir gün bir çocuk daha bu ormanın derinliklerine geldiğinde, gümüş çınar bir kez daha, bir rüya gibi, eski sırlarını fısıldamaya başlamış…

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz