Bremen Mızıkacıları

Bir zamanlar, bir adamın yaşlı bir eşeği varmış. Bu sadık eşek, yıllar boyunca sahibinin yüklerini sırtında taşıyıp değirmene götürmüş, hiç şikâyet etmeden durmadan çalışmış. Ancak zamanla yaşlanmış, kuvvetten düşmüş. Artık ağır yükleri taşımakta zorlanır olmuş. Sahibi, bu durumdan memnun değilmiş; bir yandan ihtiyarlamış eşeğin artık işe yaramadığını düşünüyor, bir yandan da onu boşuna beslemek istemiyormuş. Zavallı eşek, sahibinin bu düşüncelerini sezmiş, durumunun hiç de iyi olmadığını fark etmiş. Kendi kendine, “Böyle yaşamak yerine, yeni bir hayata başlasam daha iyi!” diye düşünmüş ve sonunda cesaretini toplayarak başını alıp çıkmış, Bremen’in yolunu tutmuş. Orada kent çalgıcısı olabileceğini düşünüyormuş.

Eşek, Bremen’e doğru uzun bir yolculuğa başlamış; az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Yolda ilerlerken, bir süre sonra soluk soluğa, yorgun bir av köpeğiyle karşılaşmış. Köpek, dili dışarıda soluk alıp veriyormuş, oldukça bitkin bir hali varmış. Eşek, bu köpeğin durumuna bakıp onun ne denli yorgun olduğunu anlamış. Merakla sormuş: “Neden böyle soluyup duruyorsun, bekçi baba?”

Köpek içini çekerek cevap vermiş: “Ah sorma dostum, yaşlandım artık. Günden güne gücüm tükeniyor. Eskisi gibi avda koşamıyorum, sahibim de bu yüzden beni öldürmek istedi. Artık ona hizmet edemiyorum diye gözden düştüm. Ne yapacağımı, karnımı nasıl doyuracağımı bilemiyorum.” Köpeğin bu sözleri, eşeği etkilemiş. Ona bakıp demiş ki: “Üzülme dostum. Ben de Bremen’e gidiyorum; orada kent çalgıcısı olmayı düşünüyorum. Sen de benimle gel, biz de kendi orkestramızı kurarız! Ben lavta çalarım, sen de davul çalarsın!” Köpek, bu teklifi duyunca sevinmiş, eşeğin bu cömert davetine minnettar kalmış. Beraber Bremen’e doğru yola çıkmışlar.

İki arkadaş bir süre yol aldıktan sonra, yolun kenarında duran yaşlı bir kediye rastlamışlar. Bu kedinin suratı asıkmış, adeta üzgünlükten yüzünden düşen bin parça oluyormuş. Eşek, meraklanıp sormuş: “Ne oldu, ey yaşlı palabıyık? Suratın neden asık?” Kedi hüzünle içini çekmiş ve şöyle demiş: “Ah sorma dostum, yaşlandım artık. Dişlerim de köreldi, fareleri eskisi gibi kovalayamıyorum. Gençken çevik ve hızlıydım ama şimdi yavaşladım. Bu yüzden hanımım beni istemiyor, beni suya atıp boğmak istedi. Ben de son anda kaçarak canımı kurtardım ama ne yapacağımı bilmiyorum. Şimdi nereye gideceğimi, nasıl yaşayacağımı bilemiyorum.”

Eşek ona umut verici bir şekilde bakıp demiş ki: “Biz Bremen’e gidiyoruz, orada kendimize yeni bir hayat kuracağız. Müzikten anladığını da biliyoruz, sen de bize katıl; Bremen’e varınca hep birlikte bir orkestra kurarız, sen de kent mızıkacısı olursun!” Kedi, bu teklifi duyunca yüzü gülmüş, hemen kabul etmiş. Böylece üç arkadaş, Bremen yolunda birlikte ilerlemeye devam etmişler.

Bir süre daha yol aldıktan sonra, bu kez bir çiftliğin önünden geçerken yüksek sesle öten bir horozun cıyak cıyak bağırdığını duymuşlar. Horozun sesi o kadar yüksekmiş ki iliklerine kadar işlemiş. Eşek, sesin sahibine bakıp sormuş: “Neden böyle bağırıyorsun, dostum? Neyin var senin?”

Horoz, acı bir ifadeyle cevap vermiş: “Bugün hanımımın özel günüymüş, ona yemekler yapılacak, konuklar gelecekmiş. Ne yazık ki ben de bu yemeklerde çorba olmak üzere seçildim. Yarına kadar ölmüş olacağım. Bu yüzden son bir kez bağırmak istedim; böylelikle içimi dökmüş olurum.” Horozun bu sözleri, üç arkadaşı da derinden etkilemiş. Eşek, horoza bakıp demiş ki: “Ah, zavallı dostum! Öyleyse bizimle gel, sen de Bremen’e gel! Orada ölümden daha iyisini bulabileceğine emin olabilirsin. Sesin oldukça gür; hep birlikte şarkı söylersek hoş bir koro oluştururuz.” Horoz, bu öneriyi duyunca umutlanmış ve kabul etmiş. Böylece dördü bir arada Bremen yoluna koyulmuşlar.

Ancak Bremen uzak bir şehir olduğu için bir günde varamamışlar. Akşam olunca, bir ormanın içine doğru ilerlemişler. Eşek, “Burada geceleyelim,” demiş. Eşek ve köpek büyük bir ağacın altına kıvrılmış, kedi ve horoz ise dallara tünemiş. Horoz, en yüksek dallara çıkmış ve kendini güvene almış. Uykuya dalmadan önce bir kez daha etrafına bakınmış ve uzaklarda hafif bir ışık görmüş. Heyecanla arkadaşlarına seslenmiş: “Yakınlarda bir ışık var! Sanırım yakınlarda bir ev var.”

Eşek, “Öyleyse gidip bakalım, belki rahat bir yer buluruz,” demiş. Köpek de ışığın olduğu yerde belki yiyecek bulabileceğini düşünmüş. Böylece hep birlikte ışığın olduğu yöne doğru yürümeye başlamışlar. Işığa yaklaştıkça parıltısı artmış ve sonunda haydutların yaşadığı bir eve varmışlar. Evdeki ışık içeriye bakmalarına yardımcı olmuş. En iri olan eşek, pencereye yaklaşarak içeriye bakmış. Horoz heyecanla sormuş: “Ne görüyorsun, babacan?”

Eşek içini çekerek cevap vermiş: “Bir sofra kurulmuş, üzerinde her türlü yiyecek ve içecek var. Haydutlar masanın etrafına oturmuş, keyif içinde yiyorlar.” Bunu duyan horoz, “Tam da bize göre bir iş! Keşke o sofrada biz otursaydık,” demiş. Haydutları oradan uzaklaştırmak için nasıl bir plan yapacaklarını düşünmeye başlamışlar. Sonunda bir fikir bulmuşlar: Eşek ön ayaklarını kaldırıp pencereye dayanacak, köpek onun sırtına çıkacak, kedi köpeğin üstüne tırmanacak, horoz da en üstte yerini alacak.

Planı uygulamaya koyulmuşlar ve dedikleri gibi pencereye doğru sıralanmışlar. Hep bir ağızdan ses çıkarmışlar: eşek yüksek sesle anırmış, köpek havlamış, kedi miyavlamış, horoz da ötmüş. Hep birlikte pencereden içeri atlayarak büyük bir gürültü çıkarmışlar. Haydutlar bu sesleri duyunca dehşete kapılmış, bir hortlağın içeri girdiğini sanarak büyük bir korkuyla ormana doğru kaçmışlar. Dört arkadaş, haydutların arkasında bıraktığı sofranın başına geçmiş, karnı acıkan her biri yemeklere saldırmış. Sanki yıllardır açmış gibi yemişler, içmişler ve nihayet doyunca ışığı söndürüp rahat edebilecekleri bir yer bulmuşlar.

Eşek ahırdaki gübrelerin üstüne uzanmış, köpek kapı arkasına kıvrılmış, kedi ocak başındaki sıcak küllerin yanına yatmış, horoz ise yüksek bir tüneğe tırmanıp uykuya dalmış. Günün yorgunluğuyla hepsi derin bir uykuya dalmış.

Gece yarısını geçtiğinde, ormanda saklanan haydutlar eve bakmışlar ve evin karanlık ve sessiz olduğunu görmüşler. Elebaşılarından biri, evin güvenli olup olmadığını öğrenmek için bir adamı kontrol etmesi için göndermiş. Gönderilen adam içeriye sessizce girmiş, ortalık karanlık olduğundan etrafı aydınlatmak için lamba yakmaya çalışmış. Tam bu sırada kedinin parlayan gözlerini ateş sanmış, eline aldığı çöpü kedinin gözlerine yaklaştırmış. Fakat kedi, adamın yüzüne doğru atılmış ve onu tırmalamış.

Adam, korkuyla mutfaktan kaçmaya çalışırken kapı önünde bekleyen köpek üzerine atılmış ve bacağını ısırmış. Kaçmak için avluya doğru koşarken, ahırda yatan eşek çifte atarak adamı geri fırlatmış. En sonunda horoz da yüksek tünekte ötmeye başlamış. Korkudan ne yapacağını şaşıran haydut, dehşet içinde arkadaşlarının yanına kaçmış ve oradaki yaratıklardan bahsetmiş. Haydutlar o günden sonra bir daha o eve yaklaşmamış. Böylece dört arkadaş, bir yere gitmemiş ve hayatlarını o evde mutlu bir şekilde sürdürmüşler.

Bu dört kafadar, hayatta kalmak ve yaşamlarını sürdürmek için kendilerince bir yol bulmuşlar. Bremen mızıkacıları olarak tanınmasalar da, huzurlu bir yaşama kavuşmuşlar ve birlikte mutlu bir hayat sürmüşler.

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz