Bir zamanlar ormanın derinliklerinde, gün ışığının yalnızca sabah ve akşam saatlerinde ağaçların arasından süzülebildiği bir vadide, küçük bir çiftlikte yalnız bir çiftçi yaşarmış. Çiftçi, hayatını doğanın döngülerine uyumlu bir şekilde sürdürürmüş. Sabahın ilk ışıklarıyla tarlada çalışmaya başlar, öğlen sıcağında bir ağaç gölgesine çekilip dinlenir, akşamüstü ise hayvanlarını besleyip kümeste tavukların yumurtalarını toplarmış.
Zamanla işler zorlaşmış. Toprak eski verimliliğini kaybetmeye başlamış; ne kadar çalışırsa çalışsın, toprak istediği kadar ürün vermez olmuş. Günler geçtikçe gözüne uyku girmez olmuş. Uykusuz geceler ve uzun çalışma saatleri, hayatını daha da zorlaştırmış. Kazandığı para, geçinmesine yetmiyormuş; bir umut, bir çıkış yolu arıyormuş ama bir türlü bulamıyormuş.
Bir sabah, gün doğumundan önce kümese gittiğinde, kümesin köşesinde göz alıcı tüyleri olan altın sarısı bir tavuk görmüş. Gözlerine inanamamış; bu tavuğun tüyleri sanki gün ışığını içine çekiyor gibi parlıyormuş. Çiftçi, bu tavuğun nereden geldiğini, kimin gönderdiğini anlayamamış, ama sanki içinde büyüyen bir umut hissetmiş. Tavuğun mucizevi bir hediye olduğuna inanmış ve ona iyi bakmaya karar vermiş.
Ertesi sabah kümese gittiğinde ise onu daha da şaşırtan bir şeyle karşılaşmış: Tavuğun altında parlayan altın bir yumurta varmış. Yumurta o kadar parlakmış ki, adeta ışık yayıyor gibi görünüyormuş. Çiftçi dikkatlice yumurtayı eline almış ve şaşkınlıkla incelemiş. Bu gerçek bir altın yumurtaymış! Bir an ne yapacağını bilememiş, elleri titremiş, gözlerine inanamamış.
Günler geçtikçe altın tavuk her sabah bir yumurta vermeye devam etmiş. Çiftçi bu altın yumurtaları satmış ve kısa sürede zenginleşmeye başlamış. Artık borçlarını ödemiş, tarlasını daha iyi ekipmanlarla donatmış, çiftliğini büyütmüş. Zenginlik, çiftçiye ilk başta mutluluk getirmiş. Artık eskisi gibi dertleri yokmuş, geceleri daha rahat uyuyabiliyormuş. Fakat zamanla, bu yeni yaşam tarzı onun ruhunu değiştirmeye başlamış.
Her sabah bir altın yumurta alıyor olsa da, gün geçtikçe daha fazlasını istemeye başlamış. Artık her gece yatarken, “Acaba yarın iki altın yumurta alabilir miyim?” diye düşünür olmuş. Bu düşünceler zamanla çiftçinin içinde bir ateş gibi yanmaya başlamış. Bu huzursuzluk, çiftçinin gözünü karartmış; o kadar ki artık sadece sabahları bir yumurta almakla yetinemez olmuş.
Bir gün, tavuğun içinde daha fazla altın yumurta bulabileceğine inanarak onu kesmeye karar vermiş. İçindeki hırs, aklını tamamen ele geçirmiş. Tavuğu eline almış, “Eğer içinde daha fazla yumurta varsa, bir günde zengin olacağım!” diye düşünmüş. Ancak, tavuğu kesip açtığında karşılaştığı manzara, ona büyük bir ders vermiş. İçinde ne altın yumurtalar, ne de başka bir değerli şey varmış. Tavuğun içinde sıradan bir tavuğun iç organlarından başka bir şey bulamamış.
O anda büyük bir pişmanlıkla tavuğun cansız bedenine bakakalmış. Altın yumurta veren tek kaynağını, hırsı uğruna yok etmişti. Eline geçen hiçbir şey yoktu, üstelik altın yumurtalardan kazandığı zenginlik de bir anda yok olup gitmişti. Çiftçi, artık her sabah uyandığında o değerli yumurtayı almak için kümese gidemeyeceğini anladığında içini derin bir acı kaplamış.
Bu olaydan sonra çiftçi eski yaşamına dönmek zorunda kalmış. Her gün yeniden tarlasına dönmüş, yeniden zorluklarla mücadele etmiş ama artık içindeki neşe kaybolmuş. Önceleri sade ama huzurlu bir hayatı varken, şimdi sadece kaybettiği şeyin özlemini çeker olmuş. Artık bir zamanlar sahip olduğu küçük mutlulukların kıymetini anlamış; elindekilerin değerini bilemeyip onları kaybetmenin acısıyla yaşamış.
Ormanın sessizliği içinde yalnız başına yürürken, kendi kendine konuşurmuş: “Keşke hırsıma yenik düşmeseydim. Keşke sabredip o değerli hediyeye kıymet verseydim.” Bu sözler, rüzgarla birlikte ormanın derinliklerinde kaybolurken, çiftçi de kaybolan umutlarını, elindeki altın tavuğu geri getiremeyeceğini biliyormuş.
Bu masalın verdiği ders, tüm insanlara şu öğüdü bırakır: Hırsla, sabırsızlıkla ve açgözlülükle hareket edenler, elindeki en değerli şeyleri kaybedebilir. Sabır, şükretmek ve elindekilerin kıymetini bilmek; insanı asıl zengin kılan şeylerdir.