Bir zamanlar ormanın derinliklerinde, yemyeşil çimenlerle çevrili küçük bir gölcük vardı. Bu gölcük, ormanda yaşayan hayvanların hem su içmek hem de serinlemek için uğradığı bir yerdi. Günlerden bir gün, zarif ve güçlü bir erkek karaca, bu gölcüğün kenarına geldi. İhtiyaç duyduğu suyu içerken, gözleri gölcüğün yüzeyindeki yansımasına takıldı. Sakin sudaki aksine hayranlıkla baktı. Şahane çatallarıyla dikkat çeken boynuzlarını uzun uzun inceledi.
“Ah!” diye iç çekti karaca. “Ne kadar asil ve görkemli boynuzlarım var. Gerçek bir taç gibi! Onları taşımak, benim için büyük bir gurur. Ama ya şu ayaklarım…” Gözlerini boynuzlarından ayırarak narin, ince ayaklarına çevirdi. “Ne kadar zayıf ve narin görünüyorlar. Keşke boynuzlarımın ihtişamına yaraşır bir görünümleri olsaydı,” diye söylendi. Kendi kusurlarını düşündükçe boynuzlarının ihtişamına olan hayranlığı azalmıyor, aksine ayaklarına olan şikayetini daha da artırıyordu.
Tam o sırada, ormanın derinliklerinden bir ses duyuldu. Yaprakların arasından bir Avcı belirdi. Avcı’nın gözleri, karacanın boynuzlarına odaklanmıştı. Yanında taşıdığı yayı hızla gerdi ve keskin bir ıslık eşliğinde bir ok fırlattı. Karaca, yaklaşan tehlikeyi fark eder etmez yerinden fırladı. Az önce küçümsediği o ince ve hafif ayakları sayesinde, bir yıldırım gibi ormanın içinde hızla yol aldı. Yalnızca bir an önce kaçmak istiyordu.
Ancak hızla ilerlerken yolunu şaşırdı. Panikle hangi tarafa döneceğini bilemeden, dalların birbirine dolandığı bir ağaç kümesine doğru yöneldi. Boynuzlarının ihtişamına hayran olan karaca, o görkemli boynuzlarının alçak dallara takılmasıyla bir anda durdu. Kurtulmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Çırpındıkça dallar daha çok dolandı ve Avcı birkaç saniye içinde karacaya ulaştı.
Avcı, karacayı yakalarken, karaca içinden şu sözleri fısıldıyordu:
“Heyhat! Meğer ne kadar yanılmışım. En çok şikayet ettiğim bu hafif ayaklar, beni hayatta tutan en önemli varlığımmış. Gururla övündüğüm boynuzlarım ise en büyük zayıflığım oldu.”
Bu olay, karaca için acı bir sonun başlangıcı olurken, geriye bizler için büyük bir ders bıraktı: Hayatta sahip olduğumuz şeylerin değerini bilmek ve en ufak özelliklerimizin bile ne kadar kıymetli olduğunu fark etmek, en büyük zenginliktir. Çoğu zaman şikayet ettiğimiz şeyler, en büyük faydamız olabilir.