Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, mavi bir gölün kıyısında yaşayan bir minik kaplumbağa varmış. Bu kaplumbağa henüz kabuğunu taşımaya alışıyormuş ve adımları pek yavaşmış. Adı Tosbiş’miş, çünkü kabuğu yuvarlacık ve parlakmış.
Her sabah gölün yanındaki çimenlerin arasında dolaşmayı severmiş Tosbiş. Bir sabah, gökyüzünden parlayan Güneş ona seslenmiş:
“Merhaba Minik Kaplumbağa! Bugün seninle oynamak isterim. Ne dersin?”
Tosbiş başını kaldırıp Güneş’e bakmış. “Ama nasıl oynarız? Sen çok yüksektesin, ben ise yerdeyim,” demiş.
Güneş gülümsemiş ve parlak ışıklarını gölün kıyısına doğru göndermiş. “Hadi Tosbiş, ışıklarımı takip et. Onları yakalamaya çalış!”
Tosbiş önce bir ışık parçasına doğru yürümüş. Ama ışık tam yakalayacağı sırada başka bir yere kaymış. “Hoppala!” demiş Tosbiş. Sonra başka bir ışığa yönelmiş. Ama o da kaçmış!
Kaplumbağa bir süre sonra bu oyunu çok eğlenceli bulmuş ve gülerek ışıkların peşinden koşmaya devam etmiş. Gölün suyu ışıl ışıl parlamış, çimenler altın gibi olmuş.
Biraz sonra, Güneş yavaşça bulutların arasına saklanmış. Tosbiş şaşırmış: “Güneş nereye gittin?”
O sırada hafif bir rüzgar esmiş ve bulutları kenara itmiş. Güneş tekrar ortaya çıkmış ve demiş ki: “Merak etme, Tosbiş! Buradayım. Sadece biraz dinlenmiştim.”
Tosbiş rahatlamış ve Güneş’e teşekkür etmiş. “Seninle oynamak çok güzeldi, ama şimdi biraz uyumam lazım. Kabuğumun içinde biraz dinleneyim.”
Güneş gülümseyerek, “Elbette, Tosbiş. Kabuğunun içinde güzel rüyalar gör. Ben ışıklarımı sakince yayarım, sen de huzurla uyursun,” demiş.
Tosbiş, kabuğunun içine çekilmiş ve tatlı tatlı uykuya dalmış. Güneş de gökyüzünde parlayarak hem gölü hem de Tosbiş’i sevgiyle aydınlatmaya devam etmiş.
Ve bu dostluk, göl ile Güneş’in ışığında hep sürmüş. 🌞🐢