Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Anadolu’nun topraklarından saf ve temiz kalpli bir delikanlı olan Keloğlan yaşarmış. Keloğlan’ın gönlü de yüzü gibi tertemiz, kimseye kin tutmaz, kötülük bilmezmiş. Günün birinde, Keloğlan’ın yolu padişahın sarayına düşmüş. Sarayın dört bir yanı sessizlik içinde, herkesin yüzü kederliymiş. Merakına yenik düşen Keloğlan, bu durgunluğun nedenini sarayın ahalisine sormuş. Söylenenlere göre, padişahın kızı Ayçiçek uzun zamandır derin bir uykuya dalmış ve bir türlü uyanamıyormuş. Padişah da derdine derman bulmak için ülkenin dört bir yanından hekimleri, şifacıları ve büyücüleri çağırmış ama kimse bir çare bulamamış.
Keloğlan, bu durumdan çok etkilenmiş ve padişahın huzuruna çıkmaya karar vermiş. Padişah karşısında saf ve temiz yüzlü bu delikanlıyı görünce şaşırmış:
“Nedir derdin, Keloğlan?” diye sormuş.
Keloğlan da vakit kaybetmeden gönlündekini dile getirmiş:
“Padişahım, izniniz olursa ben de Ayçiçek Sultan’ın derdine derman bulmak isterim.”
Padişah önce Keloğlan’ın bu isteğine gülümsemiş, ardından gözlerindeki ciddiyeti fark edip ciddi bir ses tonuyla şöyle demiş:
“Madem gönlünde böyle bir arzu var, deneyebilirsin ama bil ki kimse kızımın uyanmasına çare bulamadı. Fakat eğer kızımı bu uyku esaretinden kurtarırsan dile benden ne dilersen.”
Keloğlan teşekkür edip sarayda birkaç gün kalmaya karar vermiş. Her sabah erkenden kalkıp Ayçiçek Sultan’ı gözlemlemiş. Bu süre zarfında padişahın vezirinin sık sık mutfağa gittiğini fark etmiş ama vezirin ne yaptığına dair bir ipucu bulamamış.
Bir gece, gözlerini dört açıp veziri izlemeye karar vermiş. Padişahın haberi olmadan sarayın mutfağına gizlice girmiş ve vezirin, Ayçiçek Sultan’ın yemeğine küçük bir şişeden bir sıvı damlattığını görmüş. Keloğlan, vezirin, kızı her gün uyutmak için bu sıvıyı yemeğine kattığını anlamış! Şaşkınlıkla durumu padişaha anlatmak istemiş ama padişah, Keloğlan’a hemen inanmamış ve ona sert bir şekilde çıkışmış:
“Sen, saf bir Anadolu çocuğusun, vezirim ise sadık ve güvendiğim bir adam. Öyle basitçe suçlamalarda bulunamazsın!”
Keloğlan, padişahın inanmamasına üzülse de içten içe hak vermiş, çünkü padişahın vezirine duyduğu güven çok büyükmüş. Fakat yılmamış ve kafasında bir plan kurmaya başlamış. Padişaha gerçekleri göstermek için bir plan yapmaya karar vermiş.
Ertesi gün, padişahtan izin isteyerek Ayçiçek Sultan’ın yemeğini kendi hazırlamak istemiş. Padişah bu isteği garip bulsa da çaresizlik içinde olduğu için kabul etmiş. Keloğlan, mutfakta yemek hazırlığına koyulmuş ama vezirden de gözünü ayırmamış. Yemek servisini yapacağı sırada vezirin dikkatini başka bir yöne çekmiş ve gizlice vezirin kullandığı şişeyi alarak padişahın odasına saklamış.
Sonraki gün, padişahı da şahit göstermek için uyanık bir plan yapmış. Yemek hazırlanırken padişaha fısıldamış:
“Padişahım, bu şişeye bir bakın; gördüğünüz gibi bu sıvı Ayçiçek Sultan’ı uyutmak için her gün yemeğine katılıyor.”
Padişah şaşırıp şişeyi dikkatlice incelemiş ve gördükleri karşısında sarsılmış. Gerçekten de şişedeki sıvı, ağır bir uyku hali veren bir iksirden başkası değilmiş. Veziri çağırıp sorguya çekmiş ve sonunda vezir, Ayçiçek Sultan’ı elde etmek için uyuttuğunu itiraf etmek zorunda kalmış.
Vezirin planını öğrenen padişah büyük bir öfkeyle veziri saraydan kovmuş ve onu sürgün etmiş. Olanlardan habersiz yatan Ayçiçek Sultan, Keloğlan sayesinde artık uyutulmadan ilk defa uyanabilmiş. Sabah gözlerini açtığında kendisini gözyaşları içinde karşılayan babasını ve başında bekleyen Keloğlan’ı görmüş. Padişah, Keloğlan’ın samimiyeti ve cesareti karşısında minnetle dolmuş.
Padişah, sözünü tutarak Keloğlan’a dönmüş:
“Ey Keloğlan, kızımı bu esaretten kurtardın, şimdi dile benden ne dilersen!”
Keloğlan, biraz mahcup bir ifadeyle padişahın güzeller güzeli kızı Ayçiçek’e bakarak dileğini dile getirmiş:
“Padişahım, eğer Ayçiçek Sultan da gönül verirse, onu hayatımın sonuna kadar mutluluk içinde yaşatmak isterim.”
Ayçiçek Sultan, Keloğlan’ın kendisini kurtardığını öğrenince kalbinde sıcacık bir sevgi belirmiş. Keloğlan’ın dürüstlüğü ve temiz kalbine hayran kalmış ve babasına gülümseyerek cevap vermiş:
“Babacığım, gönlüm Keloğlan’dan yanadır.”
Böylece, Keloğlan ile Ayçiçek dillere destan bir düğünle evlenmiş. Padişah, ülkesini güvenle Keloğlan’a emanet etmiş, saray artık sevgi ve huzur içinde yaşamış. Keloğlan ve Ayçiçek, birbirlerine sevgiyle bağlı, mutlu mesut bir ömür sürmüşler.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…