Masal OkuYaşa Göre11+ Yaş MasallarıAykız ve Sihirli Kemikler

Aykız ve Sihirli Kemikler

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde Aykız adında sevimli, çalışkan bir kız varmış. Küçük yaşta annesini kaybetmiş, babası başka biriyle evlenmiş. Üvey annesi kötü kalpli, kibirli bir kadınmış ve kendi kızı Efsan ile oğlu Tozduman’ı hep el üstünde tutarken Aykız’a hiç iyi davranmazmış. Aykız’ın bir ineği varmış; bu ineği çok sever, sürekli onunla ilgilenirmiş. İnek ona annesinden kalmış tek hatıra olduğu için çok değer verirmiş.

Bir gün, üvey annesi sahte bir hastalık uydurmuş, hasta numarası yaparak, “Ancak bu ineğin etiyle iyileşirim. Yoksa ölürüm,” diye mızırdanmaya başlamış. Babası da üvey annesinin sözlerine kanmış ve ineğin kesilmesi gerektiğine karar vermiş. Aykız çaresizce ineğinin yanına gitmiş ve gözyaşları içinde derdini anlatmış. İnek ona bakarak, “Aykız, üzülme, bırak beni kessinler. Sen benim kemiklerimi topla, bir torbaya doldur ve bir yere göm. Bir gün bu kemikler sana büyük bir iyilik getirecek,” demiş. Aykız üzüntüyle ineğin sözlerini dinlemiş, dediklerini yapmış ve kemikleri bir torbaya koyarak gizli bir yere gömmüş.

Üvey anne ineğin etini yemiş, ama her lokmada, “Ne tatsız et bu, hiç tadı yok,” diye söylenmiş. O günlerden sonra Aykız, içindeki hüznü gömdüğü kemiklerle paylaşarak günlerini geçirmiş.

Aradan biraz zaman geçmiş. Bir gün Aykız dışarıda yün eğirirken ansızın bir rüzgâr çıkmış, eğirdiği yünü alıp bir bacadan içeriye atmış. Aykız şaşırmış ama yününün peşinden giderek yünü almak istemiş. Bacanın içinde yaşlı bir nineyle karşılaşmış. “Nineciğim, yünüm bacandan içeriye düştü, onu alabilir miyim?” demiş. Nine ona bakıp, “Kızım, gözlerim pek iyi görmüyor, sen kendin al,” demiş. Aykız, bacadan içeri girmiş. Nine ona başını uzatmış, “Kızım, başıma bir bak, temiz mi?” diye sormuş. Aykız, ninenin başının bit ve sirke içinde olduğunu fark etmiş ama ona “Başında hiçbir şey yok, tertemiz nineciğim,” demiş. Bu sözler ninenin hoşuna gitmiş. Nine bu sefer, “Kızım, şu güveçlerimin içine de bak, temiz mi?” demiş. Aykız güveçlerin pis olduğunu görmüş, ama ona “Güveçlerin tertemiz, pırıl pırıl nineciğim,” demiş. Nine bu tatlı dile karşılık olarak ona teşekkür etmiş ve demiş ki, “Orada bir beyaz su var, onunla yüzünü yıka; yanında da kara su akar, onunla da kaşını ve gözünü yıka.” Aykız ninenin dediklerini yapmış, beyaz suyla yüzünü yıkamış ve birden güzeller güzeli bir kıza dönüşmüş.

Evine döndüğünde üvey annesi Aykız’daki bu değişikliği fark etmiş, “Sen ne yaptın da böyle güzelleştin?” diye sormuş. Aykız da ninenin yanına gittiğini ve onun dediklerini yaptığını anlatmış. Bunun üzerine üvey anne, kendi kızı Efsan’ı da gönderip güzelleşmesini istemiş. Ancak Efsan, annesi gibi kaba ve bencil bir kızmış. Nineye gidip bacadan yününü almak istemiş ve nine aynı soruları ona da sormuş. Fakat Efsan, ninenin başının bit dolu olduğunu görünce iğrenerek, “Ne pis başın var!” demiş. Nine, güveçlerini sorunca da “Ne pis güveçlerin var!” diye kızmış. Nine buna çok üzülmüş, “Orada kara su var, onunla yüzünü yıka,” demiş. Efsan, kara suyla yüzünü yıkamış ve birden çirkinleşmiş. Eve döndüğünde annesi Efsan’ın yüzünü görünce şok olmuş, ama çare bulamamış.

Günlerden bir gün köyde bir düğün varmış. Üvey anne ve kızı düğüne gitmeye hazırlanırken Aykız’a zorluk çıkarmak istemişler. Ona bir tas dolusu arpayı yere serip, “Biz dönene kadar bu arpayı toplayacaksın, bu tası da gözyaşınla dolduracaksın!” diyerek düğüne gitmişler. Aykız çaresizce arpayı toplamaya başlamış, ama bir türlü bitiremiyormuş. O sırada horoz yanına gelmiş. Meğer bu horoz insan dili biliyormuş! Horoz, “Bana bir tas arpa getir, bir tas da tuzlu su koy. Geri kalanını bana bırak,” demiş. Aykız horozun dediklerini yapmış. Horoz arpayı yemiş ve Aykız’a, “Şimdi git, gömdüğün kemikleri çıkar. Onlar sana elbise olmuştur. O elbiseleri giy ve düğüne git. Ama onlar dönmeden önce eve dönmeyi unutma,” demiş.

Aykız kemikleri gömdüğü yerden çıkarmış, bir de ne görsün! Elmaslarla süslü, pırıl pırıl elbiseler bulmuş. Elbiseleri giyip düğüne gitmiş, orada herkesi kendine hayran bırakmış. Cebine biraz inci, biraz da kül koyup oynamaya başlamış. Gelinin tarafına inciler saçarken, üvey annesi ve kızının olduğu tarafa kül saçmış. Düğünden dönerken yolda terliklerinden biri suya düşmüş ama yoluna devam edip eve dönmüş.

Bu arada, padişahın oğlu atını suya götürdüğünde suyun içinde parlayan bir terlik görmüş. Bu terliğin güzeller güzeli bir kıza ait olduğunu düşünüp, “Bu terlik kimin ayağına uyarsa o kızla evleneceğim!” demiş. Vezirini yanına alarak köydeki bütün evleri dolaşmaya başlamış. Herkes terliği denemiş, ama hiç kimseye uymamış. Sonunda Aykız’ın evine gelmişler. Üvey anne, durumu fark edince hemen Aykız’ın ellerini ve ayaklarını bağlayarak tandıra saklamış. Kızını terliği denemesi için öne çıkarmış. O sırada horoz tekrar dile gelmiş, “Aykız tandırda, elleri bağlı; Efsan terliği deniyor!” diye ötmüş. Padişahın oğlu bu sesi duyunca tandırı açtırmış ve tandırda, ışık saçan güzellikte bir kız olan Aykız’ı bulmuş. Terliği ona giydirmiş ve terlik tam uymuş!

Padişahın oğlu Aykız’a âşık olmuş, onu hemen saraya götürmüş ve babasına tanıtmış. Padişah da onların evlenmesini kabul etmiş. Aykız’ın üvey annesi ve Efsan, bu duruma çok üzülmüşler ama ellerinden bir şey gelmemiş. Padişah kırk gün kırk gece düğün yapmış, köyde herkes bu mutluluğa katılmış. Aykız, artık üvey annesinin kötülüğünden kurtulmuş, padişahın oğluyla mutlu bir hayata adım atmış. Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine… Gökteki yıldızlar sayısınca mutlu ve huzurlu yaşamışlar.

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz