Altın Göl’ün Sırrı

Bir zamanlar, derin ormanların ardındaki efsunlu bir vadide, rüzgârların bile fısıldamaya cesaret edemediği bir dağın eteğinde, kadim bir krallık varmış. Bu krallık, göz alabildiğine uzanan zümrüt yeşili ormanlar, kristal berraklığında nehirler ve gökyüzünü delen masmavi dağlarla çevriliymiş. Ama bu güzel diyarın en kıymetli hazinesi, “Altın Göl” adı verilen büyülü bir gölmüş.

Altın Göl, yalnızca günbatımında ışıldar, her biri binlerce yıldız kadar parlak olan su damlacıkları, gökyüzünü ateşli turuncu ve altın renklere boyarmış. Söylenenlere göre, gölün derinliklerinde saklı bir sır varmış: Gölün kalbine ulaşan kişi, dileğini gerçekleştirecek kadar güçlü bir sihirle ödüllendirilecekmiş.

Bu krallığın prensesi olan Elara, Altın Göl’ün efsanesine her zaman meraklıymış. Babası, Kral Alduin, bu sihirli göle dair hikâyeleri anlatırken, Elara’nın gözleri hayal dünyasında kaybolurmuş. Fakat kral, bu büyünün çok tehlikeli olduğunu, geçmişte göle ulaşmaya çalışanların birer birer kaybolduğunu sık sık hatırlatırmış. Buna rağmen Elara, içindeki keşif tutkusu ve cesareti durduramıyormuş.

Bir gün, ormanın derinlerinden gelen gizemli bir şarkı, Elara’yı çağırmaya başlamış. Sanki ağaçlar fısıldaşıyor, nehirler ona yol gösteriyor, kuşlar ise şarkılarla ona cesaret veriyormuş. Elara, kalbinde büyüyen bu çağrıya karşı koyamayıp, Altın Göl’e gitmeye karar vermiş.

Karanlık bastığında, bir gece ay ışığı altında yolculuğa çıkan Elara, ormanın içinden geçen eski bir patikayı takip etmiş. Yollarını aydınlatan yalnızca ayın solgun ışığı ve yıldızların ışıltısıymış. Orman ona yol gösteriyormuş gibi görünse de her adımı, gölgelerin içinde gizlenen bilinmeyen yaratıkların gözleriyle izleniyormuş.

Sonunda, devasa ağaçların ardındaki altın ışığın titrek yansıması, Elara’nın karşısına çıkmış. Altın Göl’e ulaşmıştı. Göl, her zamankinden daha parlak, adeta ona sesleniyormuş. Suya baktığında, gölün yüzeyinde binlerce yıldızın dans ettiğini görmüş. Bu dans eden yıldızların ortasında, bir dilek tutabilecek kadar güçlü bir kalp aranıyormuş.

Elara, gözlerini kapatmış, derin bir nefes almış ve suyun ortasındaki yansımaya dokunmuş. Su, parmaklarının ucunda parıldayan sıcaklıkla dalgalanmış. O an gölden yükselen bir ışık sütunu, gecenin karanlığını yırtarak gökyüzüne yükselmiş. Elara gözlerini açtığında, etrafındaki dünya değişmiş. Altın Göl’ün büyüsü, ona geçmişte kaybolan ruhların seslerini getirmiş.

Bir ses kulağına fısıldamış: “Cesur kalp, dileğini dile.” Elara’nın aklından sayısız düşünce geçmiş, ama tek bir dileği varmış: Krallığına sonsuz barış getirmek. Yavaşça bu dileği söylemiş. Gölün ışığı aniden daha da parlaklaşmış, gökyüzü yeryüzüyle bir olmuş gibi görünmüş. O an, dünya durup, zamanda bir anlık bir sessizlik hâkim olmuş.

Ve sonra, Altın Göl eski sakinliğine dönmüş. Ancak bu sefer, Elara’nın kalbinde bir hafiflik hissi belirmiş. Krallığına döndüğünde, gökyüzü her zamankinden daha berrak, ormanlar her zamankinden daha canlıymış. İnsanlar gülümsüyor, nehirler şarkılar söylüyormuş. Elara, Altın Göl’ün efsanesinin bir masaldan çok daha fazlası olduğunu anlamıştı.

Altın Göl, dilek tutacak kadar cesur olanlara gerçekten mucizeler bahşederdi—ama sadece kalplerinde iyilik taşıyanlara.

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz