Ayşe, sabahları uyanmayı hiç ama hiç sevmezdi. Okula gitmeyi seviyordu aslında, arkadaşlarını görmeyi, öğretmenini dinlemeyi… Ama sabahları erken kalkmak onun için büyük bir maceraydı — tabii ki uyanabilirse!
Annesi her sabah, “Ayşe, saat yedi! Kalk bakalım güzel kızım!” derdi. Ayşe ise yorganın altına biraz daha gömülüp, “Beş dakika daha…” diye mırıldanırdı. Ama o beş dakika bazen on, bazen yirmi olurdu.
Bir gün annesi ona şöyle dedi:
“Biliyor musun, sabah güneşi çok özel bir şeydir. Eğer güne ilk onunla başlarsan bütün gün seninle olur. Güneş, sabah uyananları daha çok severmiş.”
Ayşe bunu duyunca biraz düşündü. Güneş mi onu seviyormuş? Bu ilginçti.
O gece yatağına girerken, içinden “Yarın sabah güneşi yakalayacağım!” dedi. Alarmını erkene kurdu, pijamalarını giydi ve gözlerini heyecanla kapattı.
Sabah olduğunda alarm çaldı, Ayşe her zamanki gibi yorganı üstüne çekti. Ama sonra annesinin sözleri aklına geldi: “Güneş sabah uyananları severmiş.” Merak etti… Güneş ne yapıyordu acaba?
Zorlukla doğrulup pencereye yürüdü. Perdeleri araladı.
Ve o an, gözlerine inanamadı.
Gökyüzü turuncu ve pembeyle boyanmıştı. Kuşlar cıvıldıyor, yapraklar hafif hafif sallanıyordu. Güneş, yavaşça tepelerin ardından yükseliyordu. Sanki Ayşe’ye gülümsüyordu.
Ayşe’nin içi birden kıpır kıpır oldu. O sabah erkenden kahvaltı etti, çantasını topladı, hatta annesine yardım etti. Okula giderken hiç yorgun hissetmedi. O gün her şey daha parlak, daha neşeli gibiydi.
Ertesi sabah yine erkenden uyandı. Ve yine pencereye koştu. Artık sabah güneşinin selamını kaçırmak istemiyordu.
Birkaç gün sonra sınıfta öğretmeni, “Son günlerde çok enerjik görünüyorsun Ayşe, ne değişti bakalım?” diye sordu.
Ayşe gülümsedi, “Sabah güneşiyle arkadaş olduk.” dedi.
Ve böylece Ayşe, uykucu bir çocukken sabahları erken kalkmanın ne kadar özel bir şey olduğunu keşfetti. Sabah güneşi, onun en parlak sırdaşı oldu. ☀️
Daha fazla kısa masal okuyun: Kısa Masallar