Bir zamanlar geniş bir bataklıkta, kurbağalar neşeli ve rahat bir hayat yaşıyordu. Gün boyunca istedikleri gibi suya dalıp çıkıyor, sazlıkların arasında serbestçe sıçrayıp eğleniyorlardı. Hiçbir tehlike veya baskı altında değillerdi. Ancak, bu başıboş hayat bir süre sonra bazı kurbağaların aklında soru işaretleri uyandırmaya başladı. Onlardan bazıları, “Bu kadar düzensiz yaşamak doğru değil. Hepimizin uyacağı bir düzen olsa, daha iyi olmaz mıydı? Bize bir kral gerek!” diyerek aralarında konuşmaya başladılar. Bir süre sonra bu fikir iyice yayılınca, hep birlikte bir karar aldılar: En güçlü tanrı Jüpiter’e başvuracak ve ondan kendilerine bir kral göndermesini isteyeceklerdi.
Bir dilekçe hazırladılar ve hep bir ağızdan, “Ey kudretli Jüpiter! Bize bir kral gönder ki bize hükmedip aramıza düzen getirsin,” diye dua ettiler. Jüpiter, onların bu isteğine önce şaşırdı, sonra da hafifçe gülümseyerek, onlara bir ders vermeye karar verdi. Kurbağaların istediği “kral” yerine bataklığın ortasına büyük bir kütük gönderdi.
Kütük, bataklığın ortasına dev bir patırtı ile düştü. Suyun sıçrayıp dağılmasıyla birlikte tüm kurbağalar korkuyla sağa sola kaçıştı. Kütüğün çıkardığı ses öyle güçlüydü ki, gökten gelen bu “kral”ın korkunç bir yaratık olduğunu sandılar. Ancak bir süre sonra kütüğün hiç hareket etmediğini fark ettiler. Merakları korkularını yenince, cesur birkaç kurbağa kütüğe doğru yaklaştı ve onun hiç kımıldamayan, hareketsiz bir odun parçası olduğunu gördü. Kısa süre sonra, en cesur kurbağalar kütüğün üzerine zıplayıp onun üzerinde zıplamaya, dans etmeye başladılar. Kütükten hiçbir tepki gelmiyordu; böylece tüm kurbağalar rahatladı ve kütüğü umursamaz oldular. Bataklıkta eski özgür düzenlerine dönmüşlerdi.
Ancak bu durum yine de bazı kurbağaların hoşuna gitmedi. “Bu bizim aradığımız gibi bir kral değil,” diye mırıldanıyorlardı. “Kral dediğin, gücünü hissettirmeli, bize gerçekten hükmetmeli!” Bir süre düşündükten sonra, Jüpiter’e yeni bir dilekçe göndermeye karar verdiler. Bu sefer, “Ey kudretli Jüpiter,” diye yalvardılar, “Bize sahici bir kral gönder, öyle bir kral ki gerçekten bize hükmedip aramızda bir düzen kursun.”
Bu istek Jüpiter’in sabrını taşırdı. Kurbağaların ne istediklerini gerçekten anlamadıklarını düşündü ve onlara acı bir ders vermeye karar verdi. Onların bataklığına bu kez bir leylek gönderdi. Leylek, bataklığa iner inmez kurbağaları yakalamaya başladı. Her gagasında bir kurbağa vardı, hızla avlanıyor ve onları birer birer yutuyordu. Kurbağalar dehşet içinde çığlık çığlığa kaçışırken, eski huzurlu günlerini hatırlamaya başladılar. Bu yeni “kral” tam da istedikleri gibi güçlüydü, ama bu güç onlara sadece korku ve acı getiriyordu.
Kurbağalar çok geçmeden, yanlış bir istekte bulunduklarını fark ettiler. Kendi elleriyle başlarına bela ettikleri bu zalim krala karşı hiçbir şey yapamıyorlardı. O an büyük bir pişmanlık içinde, eski günlerini anarak şöyle dediler: “Bizi böylesine acımasızca yönetecek bir kral yerine, başımızda hiçbir kral olmasaydı, özgürlüğümüzü yaşasaydık daha iyiydi!”