Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dostluk ve paylaşmanın değerini bilen küçük bir köy varmış. Bu köyün adı Mutluluk Köyü’ymüş, çünkü burada herkes birbirine destek olur, elindekini paylaşırmış.
Bu köyde Duru adında küçük bir kız çocuğu yaşarmış. Duru, köyün en meraklı çocuklarından biriymiş. Ormanda gezinmeyi, kuşları izlemeyi ve ağaçların arasından süzülen ışığı seyretmeyi çok severmiş. Bir gün Duru, köyün en yaşlı bilgesi olan Hakkı Dede’nin hikayelerinden birinde, ormanda saklı bir hazine olduğunu öğrenmiş. Ancak bu hazine altın ya da mücevher değilmiş; bilgelik ve mutluluk dolu bir sandıkmış.
Duru, hemen en yakın arkadaşları Ali ve Elif’e gidip heyecanla anlatmış: “Ormanda gizli bir hazine varmış! Eğer onu bulabilirsek, hepimiz mutlu ve bilge olabiliriz!”
Arkadaşları da Duru’nun heyecanını paylaşmış ve hemen yola koyulmuşlar. Yola çıkarken yanlarına yiyecek ve su almayı unutmamışlar. Ormana girdiklerinde, yol boyunca çeşitli engellerle karşılaşmışlar. Önce, dev bir çalıdan geçmek zorunda kalmışlar. Çalı çok sık ve dikenliymiş. Ali öne atılarak, elindeki sopayla dikenleri aralamış ve arkadaşlarının geçmesini sağlamış.
Bir süre sonra, derin bir nehirle karşılaşmışlar. Nehirden geçmenin bir yolunu ararken, Elif etrafta yüzen kalın bir dal bulmuş. “Bu dalı köprü gibi kullanabiliriz!” demiş. Duru ve Ali de ona yardım etmişler ve daldan köprüyü yaparak nehrin karşısına geçmişler.
Sonunda, eski bir ağacın yanında küçük bir sandık bulmuşlar. Sandığı açtıklarında içinde küçük, parşömen bir kâğıt varmış. Üzerinde şöyle yazıyormuş: “Gerçek hazine, yolculuk boyunca birbirinize verdiğiniz destek, paylaştığınız yiyecekler, çözdüğünüz sorunlar ve dostluğunuzdur. Gerçek mutluluk ve bilgelik, yardımlaşma ve dayanışmadadır.”
Çocuklar önce şaşırmış, sonra gülümsemişler. O an anlamışlar ki bu yolculukta kazandıkları en büyük şey birbirlerine duydukları güven ve dostlukmuş. Gerçek hazine, yan yana yürümekmiş, birbirlerine yardım etmekmiş ve zorlukları birlikte aşmakmış.
Köye geri döndüklerinde, bu hikâyeyi tüm köylüye anlatmışlar. O günden sonra, köyde herkes zorluklarla karşılaştığında birbirine yardım etmeye, elindekini paylaşmaya daha çok özen göstermiş. Bu yüzden Mutluluk Köyü’nde hiç kimse yalnız hissetmemiş ve herkes birbiriyle güçlü bir bağ kurmuş.
Ve gökteki yıldızlar onların bu dostluğunu gördükçe daha da parlamış.
Gökten üç elma düşmüş; biri bu masalı dinleyenlerin, biri bu masalı anlatanın, biri de her zaman yardımlaşanların başına!