Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda gümüş çanların çaldığı, altın çiçeklerin açtığı bir krallık varmış. Bu krallıkta, halkın çok sevdiği iyi kalpli bir kral yaşarmış. Ancak kralın içini kemiren tek bir derdi varmış: Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bir türlü gülmeyen kızı, Prenses Elna.
Elna, ne şarkılarla ne de soytarıların numaralarıyla güler, yalnızca sarayın bahçesindeki küçük gölette oturur, suya bakarmış. Geceleri yıldızlar göğe dizilince suya bir damla gözyaşı düşermiş.
Bir gün, Elna göletin kenarında ağlarken bir kurbağa zıplayarak yanına gelmiş.
“N’için ağlıyorsun, güzel prenses?” demiş kurbağa.
Elna ilk defa şaşırmış. Çünkü kurbağa… konuşuyormuş!
“Kalbim kederle dolu. Ne yapsam da sevinemiyorum.” demiş.
Kurbağa gözlerini kısmış. “Üç dilek hakkın var. Ama her dileğin bir bedeli olacak. Kabul eder misin?”
Elna başını sallamış.
Birinci dilek: Elna, halkını mutlu görmek istemiş. O anda tüm köylerde sofralar kurulmuş, çocuklar gülmüş, hastalar iyileşmiş. Ancak bedel olarak saray aynaları kararmış, artık Elna ne kendi yüzünü görebilmiş ne de başkasını.
İkinci dilek: Elna, bir günlüğüne neşe duymak istemiş. Kalbi ilk defa sevinçle çarpmış, çiçeklerle dans etmiş. Ama bu kez bahçedeki tüm kuşlar susmuş, gök bile hüzünlenmiş gibi olmuş.
Üçüncü dileğe gelince… Elna duraksamış.
Kurbağa, “Son dileğin kaderini belirler. Ne istersin?” demiş.
Elna gözlerini gölete dikmiş. “Kendimi değil, seni kurtarmak isterim.” demiş. “Senin de bu gölette mahsur kaldığını biliyorum.”
Kurbağa bir an duraksamış. Sonra gökyüzünden bir yıldırım gibi bir ışık düşmüş. Kurbağa havaya sıçramış, ışık içinde dönüp dolaşmış ve…
Bir prens olmuş!
Yıllar önce, kötü bir büyücü tarafından kurbağaya çevrilen genç prens, ancak kalbinden geçen son dileğini kendinden çok başkası için kullanan birinin iyiliğiyle özgür kalabiliyormuş.
Prenses Elna o gün ilk defa gülmüş. Ama bu sıradan bir gülüş değilmiş; su gibi berrak, rüzgâr gibi hafif, yıldız gibi parlakmış.
Ve o gün göletin kenarında çiçekler açmış, kuşlar yeniden şarkı söylemiş. Prens ve Prenses evlenmiş, birlikte mutlu bir hayat sürmüşler.
Ama herkes bu hikâyeden şunu öğrenmiş:
Gerçek mutluluk, başkalarının mutluluğunda kendini bulur.
Bu masalı da okuyun ➡ Kirpi ile Tavşan