Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Keloğlan adında, saf ama zeki bir genç varmış. Annesiyle birlikte küçük bir köyde yaşar, yoksul ama mutlu bir hayat sürerlermiş. Keloğlan, başı kel olmasına rağmen, kalbi iyilik ve cesaretle doluymuş.
Bir gün, köyün yakınlarındaki ormanda dolaşırken bir kuşun ağaca takıldığını fark etmiş. Kuş can havliyle çırpınıyormuş ama bir türlü kurtulamıyormuş. Keloğlan hiç düşünmeden kuşu kurtarmış. Meğer bu kuş, bir perinin sihirli kuşuymuş. Kuş, Keloğlan’a teşekkür edip dile benden ne dilersen demiş.
Keloğlan ne dilediğini düşünürken, köydeki zalim kralın halktan sürekli vergi topladığını hatırlamış. Köyde herkes fakirleşmiş, aç kalmış. O sırada aklına bir fikir gelmiş. Kuşa, köylülerin hakkını zalim kraldan almasını istemiş. Kuş, Keloğlan’ın bu dileğini kabul etmiş ve ona sihirli bir değnek vermiş.
Ertesi gün, Keloğlan sihirli değneği alıp saraya gitmiş. Değneği sallayınca birden kralın hazinesi açılıvermiş. Kral şaşkınlık içinde ne olduğunu anlamaya çalışırken Keloğlan, hazineyi köylülere dağıtmaya başlamış. Zalim kral ne yaparsa yapsın hazineyi kapatamamış, Keloğlan’ın gücü karşısında boyun eğmek zorunda kalmış.
Köylüler, Keloğlan’ın cesareti ve zekası sayesinde refaha kavuşmuş. Zalim kral ise artık adil bir yönetici olmaya söz vermiş. Keloğlan, bu iyilik dolu macerasının sonunda annesiyle birlikte mutlu bir hayat sürmeye devam etmiş.
Gökten üç elma düşmüş; biri Keloğlan’ın, biri kuşun, biri de bu masalı okuyanların başına.
Masal burada bitmiş.