Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, köyün birinde annesiyle birlikte yaşayan zeki ve dobra bir delikanlı varmış. Adı Keloğlan’mış. Keloğlan, çalışkan ve yardımsever biriymiş ama en büyük meziyeti, keskin zekâsıymış.
Bir gün, köyün yaşlı bilgesi ona ilginç bir hikâye anlatmış: Ormanın derinliklerinde, sihirli bir göl varmış. Bu gölden su içen kişi, büyük bir bilgelik ve sonsuz mutluluk kazanırmış. Ancak göl, korkunç bir dev tarafından korunuyormuş.
Keloğlan, bu gölü bulmaya karar vermiş. Annesi önce onu vazgeçirmeye çalışmış ama Keloğlan’ın kararlılığını görünce, ona bir bohça hazırlamış: Bir parça ekmek, biraz peynir ve bir şişe su.
Keloğlan, elinde değneğiyle yola koyulmuş. Günlerce yürümüş, dağları aşmış, dereleri geçmiş. Yolun bir noktasında, bir tilkiyle karşılaşmış. Tilki, Keloğlan’a yaklaşarak sızlanmış:
— Ey iyi yürekli delikanlı, çok açım. Bir lokma yiyeceğin var mı?
Keloğlan, bohçasındaki ekmeğin yarısını tilkiye vermiş. Tilki de ona teşekkür edip şöyle demiş:
— Sen çok cömertsin. İleride, büyük bir mağara göreceksin. Orada yaşayan baykuşa kulak ver. O sana yol gösterecektir.
Keloğlan, tilkiye teşekkür edip yoluna devam etmiş. Bir süre sonra gerçekten de bir mağaraya gelmiş ve içeriden gelen baykuşun sesiyle irkilmiş:
— Kim o?
— Benim, Keloğlan. Altın Göl’ü arıyorum.
Baykuş, bilgece gözlerini kırpıp cevap vermiş:
— Gölün koruyucusu olan dev, altın suyunun gücünü kullanarak herkesi korkutuyor. Ama o da bir sır saklıyor. Devin korktuğu tek şey, aynalar!
Keloğlan, baykuşa teşekkür edip yoluna devam etmiş. Nihayet, Altın Göl’e ulaşmış ama dev karşısına dikilmiş:
— Kim bu cesur kişi? Buraya kimse giremez!
Dev, Keloğlan’a doğru kükreyerek ilerlemiş ama Keloğlan, bohçasından çıkardığı parlak şişeyi kullanarak devin yüzüne güneş ışığını yansıtmış. Dev, kendi yansımasını görünce çığlık atarak kaçmış. Çünkü kendi korkunç görüntüsüne dayanamazmış!
Dev kaçınca, göl serbest kalmış. Keloğlan, gölden bir avuç su içmiş ve içini tarifsiz bir huzur kaplamış. Sonra bir testi doldurarak köyüne dönmüş ve annesine bu sudan içirmiş. Köy halkı da suyun büyülü olduğunu duyunca gelip içmiş ve herkes mutlu olmuş.
Keloğlan’ın zekâsı sayesinde köyü bolluk ve berekete kavuşmuş. O günden sonra Keloğlan, yalnızca köyünün değil, bütün ülkenin bilge kahramanı olarak anılmış.
Ve gökyüzünde parlayan yıldızlar şahit olsun ki, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…