Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, tepeleri çiçeklerle kaplı, dereleri berrak ve şırıl şırıl akan bir köy varmış. Bu köyde yaşayan herkes, birbirine karşı sevgi doluymuş. Komşular her sabah birbirlerini selamlar, çocuklar hep neşeyle oynar, akşam olunca tüm köy halkı bir araya gelip hikâyeler anlatırmış. Köydeki bu huzurun sırrı, köyün hemen yanındaki büyülü Kalp Ormanıymış.
Kalp Ormanı, adını yapraklarının şekillerinden alırmış. Ağaçların her bir yaprağı, kalp şeklindeymiş ve dallarından yayılan hafif bir ışık, ormana büyülü bir hava katarmış. Söylentiye göre, ormanda yaşayan büyülü bir varlık, sevgiyle dolu olan insanların kalplerini daha da aydınlatır, köydeki barışı ve huzuru devam ettirirmiş. Ancak kimse bu büyülü varlığı görmemiş ve ormanın sırrını tam anlamıyla çözememiş.
Bir gün, köyde yaşayan küçük bir kız çocuğu olan Lila, büyükannesiyle bir sohbet sırasında bu sırrı öğrenmek istediğini söylemiş. Lila, meraklı ve cesur bir kızmış. “Büyükanne,” demiş, “Kalp Ormanı’nın sırrını neden kimse bilmiyor? Orada gerçekten bir büyü var mı?”
Büyükanne, gözlüklerini düzelterek Lila’ya bakmış ve gülümsemiş.
“Sevgili Lila, Kalp Ormanı’nın sırrı, sadece kalbinde saf bir sevgi taşıyanlara açılır. Eğer bu sırrı öğrenmek istiyorsan, ormana gidip onunla konuşmalısın.”
Lila, büyükannesinin bu sözlerinden çok etkilenmiş. Ertesi sabah, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte, bir sepetine biraz yiyecek koymuş ve Kalp Ormanı’na doğru yola çıkmış. Ormana vardığında, her şey gerçekten büyülü görünüyormuş. Kuşlar farklı bir melodiyle ötüyor, yapraklar rüzgârla dans ediyormuş. Lila, dikkatlice yürürken bir anda önünde kocaman bir açıklık görmüş. Açıklığın ortasında ise bir göl varmış.
Gölün yüzeyi öyle pürüzsüzmüş ki, sanki bir ayna gibiymiş. Tam o sırada gölden hafif bir ışık huzmesi yükselmiş ve yumuşak, tatlı bir ses duyulmuş:
“Hoş geldin, küçük Lila. Sevginin sırrını öğrenmek istiyorsan önce kendine sormalısın: Sevgi nedir ve nasıl büyür?”
Lila bu soruyu düşündüğünde önce ailesini hatırlamış. Annesi, babası ve büyükannesi ona hep şefkatle yaklaşır, onu ne olursa olsun severmiş. Arkadaşlarını düşünmüş, birlikte güldükleri ve oyunlar oynadıkları anları… Ama sonra bir şey fark etmiş. Köyde yalnız yaşayan, kimseyle konuşmayan yaşlı bir adam vardı. Lila, onun her zaman üzgün ve yalnız göründüğünü hatırlamış.
Tam o anda gölden yükselen ses yeniden konuşmuş:
“Sevgi, yalnızca yakın olduklarına verildiğinde eksik kalır. Sevgi paylaşılmadıkça büyümez. İhtiyacı olan birine ulaştığında gerçek anlamını bulur.”
Lila, bu sözlerin anlamını kalbinde hissetmiş. Gülümseyerek ormandan ayrılmış ve doğruca köye dönmüş. Yaşlı adamın evine gidip kapısını çalmış. Elinde, sabah ormana giderken hazırladığı küçük sepeti varmış. “Merhaba,” demiş gülümseyerek, “Bunları sizin için getirdim. Belki birlikte oturup biraz konuşabiliriz.”
Yaşlı adam önce şaşırmış, ama sonra gözleri dolmuş. “Kimse bana uzun zamandır böyle bir iyilik yapmamıştı,” demiş. O gün Lila, onunla saatlerce sohbet etmiş, anlattığı hikâyeleri dinlemiş. Ertesi gün ise köydeki diğer çocukları toplayıp adamı ziyaret etmelerini sağlamış.
Zamanla yaşlı adamın gözleri daha çok gülmeye başlamış. Lila, onun ne kadar mutlu olduğunu gördükçe kendi içinde kocaman bir sıcaklık hissediyormuş. Ve her geçen gün, Kalp Ormanı’nın ışığı daha da parlak bir hale gelmiş.
O günden sonra Lila, sevginin sadece aileye ya da arkadaşlara değil, herkese ulaştırılması gerektiğini anlamış. Kalp Ormanı’nın sırrını çözmüştü: Sevgi, paylaştıkça büyüyen tek şeymiş.
Ve köy halkı bu masalı nesilden nesile anlatmış, Kalp Ormanı’nın ışığını kalplerinde taşımaya devam etmiş.