Bir varmış, bir yokmuş… Uçsuz bucaksız ormanların derinliklerinde, parıldayan ağaçların gölgesinde yaşayan küçük bir kertenkele varmış. Adı Zümrüt’müş, çünkü sırtındaki pullar tıpkı bir zümrüt gibi ışıldarmış. Ama Zümrüt, küçüklüğünden beri bir sorunu olduğunu düşünürmüş: Koşmakta hiç iyi değilmiş.
Bir gün, ormanın en büyük yarışması düzenlenecekmiş. “Rüzgarın Ayakları” adı verilen bu yarışta, en hızlı hayvanlar birbirleriyle kıyasıya mücadele edermiş. Zümrüt her ne kadar koşuda iyi olmadığını bilse de, bu yarışmayı izlemek için ormana gitmiş. Yarışçılar birer birer ormana toplanırken, Zümrüt gölgede oturup onları hayranlıkla izlemiş. Tavşanlar, ceylanlar, sincaplar… Hepsi inanılmaz hızda koşturuyormuş. Ama bir yandan içi burkulmuş. “Keşke ben de onlar kadar hızlı olabilsem,” diye içinden geçirmiş.
Tam o sırada, yaşlı ve bilge kaplumbağa Kara Kapüşon, ağır adımlarla Zümrüt’e doğru yürümüş. Kara Kapüşon, her zaman ormanın en bilge hayvanı olarak bilinir, herkese değerli tavsiyeler verirmiş.
“Küçük dostum, neden yüzün asık? Gözlerinde büyük bir endişe görüyorum,” demiş Kara Kapüşon, yavaşça Zümrüt’ün yanına oturarak.
Zümrüt, içini dökmüş. “Koşmakta hiç iyi değilim. Diğer hayvanlar kadar hızlı olmayı ne kadar isterdim bilemezsiniz. Onlar kadar hızlı olamayacağım için çok üzgünüm.”
Kara Kapüşon, gözlerini kısarak Zümrüt’e bakmış ve bilgece gülümsemiş. “Hız her zaman her şey değildir, sevgili Zümrüt. Herkesin kendine has bir yeteneği vardır. Belki senin gücün başkadır, ama bunu henüz keşfetmedin.”
Zümrüt, bu sözler üzerinde düşünse de tam anlamamış. “Ama ben ne yapabilirim ki? Yavaş bir kertenkelenin ne gibi bir yeteneği olabilir?”
Kaplumbağa yavaşça yerinden kalkmış, uzaklara bakarak fısıldamış: “Her şeyin bir zamanı var. Doğa sabırlı olmayı öğretir, ve zamanla her şey açığa çıkar.” Ardından sessizce uzaklaşmış.
O günden sonra Zümrüt, kendi yeteneğini bulmaya karar vermiş. Her gün ormanda dolaşır, yeni şeyler denermiş. Bazen uzun dalların üstünde dengede durmayı çalışır, bazen de farklı hayvanlarla dost olurmuş. Fakat hâlâ o beklenen yeteneği bulamamış.
Bir gün ormanın üstüne kara bulutlar çökmüş, şiddetli bir fırtına kopmuş. Ağaçlar sallanmış, yapraklar gökyüzünde savrulmuş. Tüm hayvanlar korkuyla yuvalarına çekilmişler. Ama Zümrüt, büyük bir tehlike fark etmiş: Küçük bir sincap yavrusu, yüksek bir dalda fırtınaya kapılmış, yere düşmek üzereymiş! Diğer hayvanlar yükseğe tırmanamayacak kadar büyük ya da ağırmış. Kimse bir şey yapamıyormuş.
Tam o sırada Zümrüt’ün aklına bir fikir gelmiş. Zümrüt, hızlı olmayabilir, ama son derece çevikmiş! Ağaca hızla tırmanmış, dalların arasında kıvrılarak neredeyse uçarcasına yavru sincaba ulaşmış. Küçük sincap tam düşecekken Zümrüt onu kuyruğuyla yakalamış ve güvenle aşağı indirmiş. Ormandaki tüm hayvanlar bu cesurca hareketi hayranlıkla izlemiş.
Fırtına dindikten sonra, herkes Zümrüt’ü alkışlamış. Bilge kaplumbağa Kara Kapüşon, yine yanına gelmiş ve gözlerini kısarak gülümsemiş. “Gördün mü Zümrüt? Hız değil, çeviklik senin yeteneğinmiş. Herkesin bir gücü vardır; mesele, o gücü keşfetmekte.”
O günden sonra Zümrüt, kendine olan güvenini kazanmış. Yarış kazanamasa da, ormanın en çevik ve cesur hayvanı olarak bilinirmiş. Ve ormanda ne zaman bir tehlike baş gösterse, Zümrüt her zaman orada olur, yardıma koşarmış.
Ve böylece, Zümrüt’ün keşfettiği bu gizli güç, hem onun hem de ormanın kaderini değiştirmiş.
Gök kubbenin altında, ağaçların gölgesinde nice masallar daha yaşanmış ama Zümrüt’ün hikâyesi hep hatırlanmış. Çünkü herkesin bir yeteneği vardır, onu bulmak ise sabır ve cesaret ister.