Masal OkuKeloğlan MasallarıKeloğlan ve Büyülü Dilek Taşı

Keloğlan ve Büyülü Dilek Taşı

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda küçük bir köyde Keloğlan ve annesi yaşarmış. Fakir bir kulübeleri, küçük bir tarlaları varmış. Ama Keloğlan’ın zekâsı ve iyi kalpliliği herkesin dilindeymiş. Her ne kadar köyün zenginleri onu küçümsese de, Keloğlan bunu hiç umursamaz, elindekiyle mutlu olmaya çalışırmış.

Bir gün annesi Keloğlan’a:
“Evladım, buğdaylarımızı değirmene götürüp un yaptır. Kış kapıda, hazırlıklı olmamız gerek,” demiş.

Keloğlan, annesinin sözünü dinlemiş, torbasını sırtına alıp yola koyulmuş. Yol uzunmuş ama Keloğlan şarkılar söyleyerek keyifle yürümüş. Dağlar aşmış, dereler geçmiş. Tam bir dere kenarında mola verdiği sırada yaşlı bir dede görmüş. Dede, titreyerek Keloğlan’a yaklaşmış:

“Evlat, çok susadım. Günlerdir su bulamadım. Bana biraz yardım eder misin?”

Keloğlan, hemen torbasını bırakıp yanındaki matarayı çıkararak dedeye su vermiş. Dede suyu içerken Keloğlan ona yemeğinden de ikram etmiş. Yaşlı dede, yavaşça oturmuş ve gözleri parlayarak Keloğlan’a bakmış:

“Evlat, senin gibi iyi kalpli gençlere pek rastlamaz oldum. Bana verdiğin bu su ve yemek belki de hayatımı kurtardı. Şimdi sana bir sır vereceğim. İlerde, bu derenin biraz yukarısında bir mağara var. O mağarada altın gibi parlayan bir taş saklı. O taş, kalbinden geçen her dileği gerçekleştirir. Ama sakın unutma, taşı sadece iyilik için kullan. Yoksa taş büyüsünü kaybeder ve başına işler açar.”

Keloğlan, dedeye teşekkür edip söylediklerini aklına yazmış. Merak içinde derenin kenarından ilerlemiş ve sonunda mağarayı bulmuş. Mağara, dışarıdan çok sıradan görünüyormuş ama içine girdiğinde her yer parlıyormuş. Duvarlardan yansıyan ışıklar, adeta yıldızlar gibi göz kamaştırıyormuş. Mağaranın ortasında, altın gibi ışıldayan bir taş duruyormuş.

Keloğlan, taşı eline alır almaz kalbi hızla atmaya başlamış. İlk dileği hemen diline gelmiş:
“Keşke annemle rahat bir hayat süreceğimiz güzel bir evimiz olsa.”

O anda mağara sarsılmaya başlamış. Keloğlan ne olduğunu anlamadan kendini annesiyle birlikte büyük bir konağın bahçesinde bulmuş. Konağın içi ihtişamla doluymuş; her odasında rengârenk halılar, işlemeli mobilyalar varmış. Keloğlan mutlulukla annesine sarılmış.

Fakat köyün açgözlü ağası, taşın büyülü olduğunu öğrenmiş. Adamlarıyla birlikte Keloğlan’ın konağına gelmiş ve zorla taşı almış. Ağa, taşın gücünü kullanarak dilek dilemiş:
“Bütün köy bana boyun eğsin, herkes benim kölem olsun!”

Ama tam bu dileği diler dilemez taşın ışığı sönmüş ve ağa küçücük bir karıncaya dönüşmüş! Adamları şaşkınlıkla etrafa bakarken Keloğlan taşı almış ve bir karar vermiş.

“Bu taş artık kimsenin eline geçmemeli. Gücü, sadece iyi kalplilere hizmet etmeli,” diye düşünmüş ve taşı büyük bir nehre atmış. Taş, nehrin akıntısıyla birlikte kaybolmuş.

Keloğlan ve annesi, büyülü taş olmadan da mutlu olabileceklerini anlamışlar. Konağındaki zenginliği köydeki fakirlerle paylaşmış, herkesin gönlünde taht kurmuş. Keloğlan’ın iyiliği, taşın büyüsünden daha güçlüymüş.

O günden sonra Keloğlan’ın adı dilden dile dolaşmış. Köylüler ona “İyi Kalpli Kahraman” adını takmış.

Ve gökten üç elma düşmüş: Biri Keloğlan’a, biri annesine, biri de bu masalı dinleyenlere…

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz