Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda bir köyde, akıllı mı akıllı, saf mı saf bir genç yaşarmış. Adı Keloğlan’mış. Keloğlan’ın ne malı mülkü varmış, ne de başında bir tek tel saçı… Ama onun en büyük hazinesi, temiz kalbi ve tatlı diliymiş.
Günün birinde Keloğlan, köyün yakınlarındaki ormanda odun keserken yaşlı bir adam görmüş. Yaşlı adam öyle zayıf, öyle yorgunmuş ki, bir adım daha atacak hali yokmuş. Keloğlan hemen elindeki odunu bırakmış, yaşlı adamın yanına koşmuş.
“Amca, iyi misin? Yardım edeyim mi sana?” demiş.
Yaşlı adam gülümsemiş. “Evladım,” demiş, “çok yoruldum. Günlerdir yemek bulamıyorum. Bana yardım edersen, sana büyük bir iyilik yaparım.”
Keloğlan, yaşlı adamın sözünü düşünmeden kabul etmiş ve onu evine götürmüş. Annesiyle beraber yaşlı adama yiyecek ikram etmişler, karnını doyurmuşlar. Adam, Keloğlan’a dönüp, “Evladım, çok iyi kalpli bir gençsin,” demiş. “Sana bir sır vereceğim. Ormanın derinliklerinde bir mağara var. O mağarada her kim kalbinde kötülük olmadan içeri girerse, büyük bir hazine bulur. Ama dikkatli ol, kalbine kötülük düşürme!”
Keloğlan heyecanla ormanın derinliklerine doğru yola çıkmış. Birkaç saat sonra yaşlı adamın tarif ettiği mağarayı bulmuş. Korkusuzca içeri girmiş. Mağaranın içinde büyük bir sandık varmış. Sandığı açtığında altınlar, mücevherler, parıl parıl parlayan taşlar görmüş. Tam hazinenin içinden birkaç altın alacakken, aklına bir düşünce düşmüş: “Bu kadar altını alırsam, ben zengin olurum; kimse bana köyün Keloğlan’ı demeye cesaret edemez!”
Ama o anda Keloğlan, yaşlı adamın uyarısını hatırlamış: “Kalbine kötülük düşürme!” Hemen kendine gelmiş ve “Ben açgözlü değilim, sadece köyümü ve annemi mutlu edecek kadar alırım,” diye düşünmüş.
Sandıktan yalnızca bir avuç altın almış ve hemen mağaradan çıkmış. Köye dönüp altınları annesine vermiş. Annesi de “Aman Keloğlan, bu altınlar nereden geldi?” diye sormuş.
Keloğlan her şeyi anlatmış. Annesi de Keloğlan’ın bu düşünceli davranışına çok sevinmiş. O günden sonra Keloğlan, köyde yalnızca kendisi için değil, yardıma muhtaç kim varsa onlara da destek olmuş.
Bir gün köy halkı onu köyün en akıllı, en cömert genci olarak anmaya başlamış. Ve herkes Keloğlan’ın hikayelerinden ibret alarak kalplerine kötülük düşürmemeye çalışmış.
Böylece, Keloğlan bir avuç altınla yetinerek mutlu mesut yaşamış.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı anlatana, biri dinleyenlere, biri de kalbinde kötülüğe yer olmayan tüm iyi insanlara!
Masal da burada bitmiş.
Merhaba masalı çok beğendim. Masal oku siteniz harika.