Masal OkuYaşa Göre11+ Yaş MasallarıKeloğlan Cesurlar Sarayı'na Gidiyor

Keloğlan Cesurlar Sarayı’na Gidiyor

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, köylerin birinde Keloğlan adında saf ama zeki, yüreği kocaman bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan’ın saçı olmadığı için ona “Keloğlan” derlermiş ama bu hiç de canını sıkmazmış. Fakir bir anasıyla küçük bir kulübede yaşar, çalışır, elinden geldiğince de köy halkına yardım edermiş.

Bir gün, Keloğlan pazardan dönerken ormanda biraz dinlenmek için bir ağacın altına oturmuş. Gözleri kapanmak üzereyken uzaklardan gelen çan seslerini duymuş. Meraklanarak sesin geldiği tarafa yönelmiş. Ormanın derinliklerinde, eski bir taş yolun başında büyük bir tabela bulmuş: “Cesurlar Sarayı bu yoldan 10 mil uzakta.”

Keloğlan tabelayı okur okumaz heyecanlanmış. Kendisini bildi bileli büyük bir maceraya atılmayı hayal edermiş. Düşünmeden, yolda ilerlemeye başlamış. Günlerce yol gitmiş, dağları aşmış, dere tepe düz gitmiş. Sonunda Cesurlar Sarayı’nın devasa kapısına varmış.

Kapıyı çalmış ve karşısında dev gibi bir bekçi belirivermiş. Bekçi ona bakarak, “Cesurlar Sarayı’na girebilmek için üç zorlu görevi yerine getirmen gerekiyor, genç adam. Cesur musun?” demiş.

Keloğlan başını sallamış: “Ben Keloğlan! Korkmam, denerim! Neymiş bu görevler?”

Bekçi gülümsemiş ve birinci görevi açıklamış: “İlk görevin, ateş püsküren Ejder Mağarası’ndaki inci taşını getirmek. Ancak mağara ejderhalarla doludur.”

Keloğlan yüreğini toplar ve ejderhaların yaşadığı mağaraya doğru yola çıkar. Mağaraya yaklaştığında, içeriden alevlerin çıkardığı kükremeleri duyar. Ancak Keloğlan’ın bir planı vardır. Etrafına bakar, mağaranın dışında büyüyen nane yapraklarını görür ve bir fikir gelir aklına. Naneyi alıp ağzına koyar; serinletici etkisi sayesinde içeriye girer. Nane kokusu ejderhaların başını döndürür ve uykularının gelmesine neden olur. Hepsi uyuyakalmışken Keloğlan hızla inci taşını alır ve mağaradan çıkar.

Bekçi, Keloğlan’ın ilk görevi başarıyla tamamladığını görünce şaşırmış ve onu ikinci göreve yönlendirmiş: “Şimdi de Düşler Vadisi’nde yaşayan Gece Cadısı’nın şifalı çiçeğini getirmen gerek. Ancak cadı kimseye çiçeğini vermez.”

Keloğlan hiç duraksamadan Düşler Vadisi’ne doğru yola koyulmuş. Vadinin içindeki sis ve rüzgâr cadının varlığını belli ediyormuş. Keloğlan sessizce ilerlerken, birden cadının korkunç sesini duymuş: “Kim var orada?”

Keloğlan cesaretini toplayıp öne çıkmış: “Cadı teyze! Bu çiçeğe çok ihtiyacım var. Ancak çiçeği zorla almaya değil, senden izin istemeye geldim.”

Cadı bu kadar dürüst bir yanıt beklemediği için şaşırmış ve gülümsemiş. “Bak sen şu cesur delikanlıya,” demiş. “Bana güzel bir hikâye anlatırsan çiçeği sana veririm.”

Keloğlan, cadıya köyünden, annesinden ve hayallerinden bahsetmiş. Cadı, anlatılanları ilgiyle dinlemiş ve gözleri dolmuş. “Pekala Keloğlan,” demiş, “bu çiçeği hak ettin.” Keloğlan çiçeği alıp tekrar saraya dönmüş.

Artık son görev kalmış. Bekçi Keloğlan’a bakıp gülümsemiş: “Son görevin, Saray’ın en yüksek kulesine çıkıp orada hapsedilen Prenses Gülüşah’ı kurtarmak. Ancak kuleye giden yolda tuzaklar ve korkunç yaratıklar seni bekliyor.”

Keloğlan, hiç korkmadan sarayın kulesine doğru ilerlemiş. İlk başta derin bir hendek çıkmış karşısına. Derinlikten ürkse de hemen çözüm üretmiş: Etrafındaki ağaçlardan bir köprü yaparak hendeği geçmiş. Sonra kapkara bir tünelle karşılaşmış, içinde her türlü korkutucu ses yankılanıyormuş. Ama Keloğlan, elindeki inci taşını ışık gibi kullanarak yolunu bulmuş.

En sonunda kulenin kapısına varmış. Prenses Gülüşah orada, hüzünlü bir halde oturuyormuş. Keloğlan’ı görünce şaşkınlıkla yerinden kalkmış. “Sen kimsin?” diye sormuş.

Keloğlan gülerek: “Ben Keloğlan, seni kurtarmaya geldim,” demiş. Prenses Gülüşah ona bakarak teşekkür etmiş ve beraber kuleden inmeye başlamışlar.

Bekçi, prensesin kurtulduğunu görünce Keloğlan’ın üç görevi de başarıyla tamamladığını ilan etmiş. Saray ahalisi Keloğlan’ı alkışlamış ve ona kahraman gibi davranmışlar. Prenses Gülüşah da ona minnettar olmuş.

Keloğlan, Cesurlar Sarayı’ndan ödüllerle dönmüş. Annesine hediyeler getirmiş, köy halkına yardım etmiş, yeniden huzurlu ve mutlu hayatına geri dönmüş.

Ve işte böylece Keloğlan, cesareti ve zekâsıyla hem prensesi kurtarmış hem de büyük bir maceraya atılarak köyüne dönmüş.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz