Bir zamanlar, Güneş’in ilk ışıklarıyla uyanan, parlak yeşil dağların arasında kaybolmuş küçük bir köy vardı. Bu köyün adı Düşler Diyarı idi. Efsanelere göre, köyün üzerinde bir gökyüzü sarayı asılı dururmuş. Ne var ki, bu sarayı sadece hayal gücüne ve cesarete sahip olanlar görebilirmiş.
Köyün en meraklı çocuğu, Zümrüt adında cesur bir kızdı. Küçükken büyükannesinden hep o gizemli sarayın masallarını dinlemişti. Söylenenlere göre, sarayın içinde dilekleri gerçekleştiren bir sihirli taş varmış, ama sadece gerçek cesaretle çıkılan yolculukta ortaya çıkarmış.
Bir sabah, köydeki eski ceviz ağacının altında otururken gökyüzüne baktı ve hayal etti: Eğer bu sarayı bulursa, köydeki herkesin dileklerini gerçekleştirebilir, köyü sonsuza dek mutlu bir yer yapabilirdi. Kalbi heyecanla doldu ve macera dolu bir yolculuğa çıkmaya karar verdi. Bir harita, birkaç parça ekmek ve kalbinde büyük bir umutla yola koyuldu.
Zümrüt, ormanların derinliklerinde, taşlı patikalarda yürüdü. Karşısına çıkan devasa bir dağ, ona ilk sınavını sundu. Dağ, zirvesine sadece en cesur olanların çıkabileceği kadar dikti. Zümrüt tereddüt etmedi; avuçları kayalıklara yapışarak yukarı doğru tırmandı. Yolda, ona yardım etmeye çalışan bir kartalla karşılaştı. Kartal, eski zamanlardan beri gökyüzü sarayının bekçisiymiş. Onun rehberliğinde Zümrüt, dağın zirvesine ulaştı.
Zirveden aşağı baktığında, gökyüzü adeta bir okyanus gibi dalgalanıyordu. Ve işte oradaydı! Göz alıcı beyaz bulutların arasında parlayan, altından yapılmış saray. Kapıları ona açılırken, Zümrüt gökyüzünde süzülüyor gibi hissetti.
Sarayın içi, gökyüzünde yüzen yıldızlar gibi parıldıyordu. Tahtın ortasında, efsanevi sihirli taş duruyordu. Zümrüt ona yaklaştı, ama birden taşın etrafında dönen fırtına gibi bir rüzgar çıktı. Gözleri karanlıkta parıldayan bir ses yankılandı: “Cesaretin gerçek mi, yoksa sadece dilek peşinde misin?”
Zümrüt derin bir nefes aldı ve dürüstçe konuştu: “Ben sadece kendi dileklerim için burada değilim. Köyümdeki herkesin hayallerini gerçekleştirmek istiyorum. Onların mutluluğu benim en büyük dileğim.”
Rüzgar durdu. Taş yavaşça parlamaya başladı. Zümrüt, taşı ellerine aldığında, sıcak bir enerji tüm bedenini kapladı. O anda, bir mucize gerçekleşti. Taş, gökyüzüne yayılan binlerce ışığa dönüştü ve her bir ışık, köydeki insanların kalplerindeki dilekleri gerçekleştirmek için gökyüzünden yağmaya başladı.
Zümrüt, köyüne döndüğünde, herkesin gözleri mutlulukla parlıyordu. Artık herkes, hayallerine kavuşmuştu. Ve Zümrüt, gökyüzü sarayını bir daha görmese de, kalbinde hep o büyülü anıyı taşıdı.
Ve böylece, Düşler Diyarı köyü, sonsuza dek mutluluğun ve hayallerin gerçek olduğu bir yer olarak anıldı. Zümrüt ise, cesareti ve cömertliği sayesinde köyün en sevilen kahramanı oldu.