Bir varmış bir yokmuş, zamanın bir yerinde, Gümüş Orman diye anılan gizemli bir orman varmış. Bu ormanın içinde, sadece dolunay gecelerinde açan bir çiçek yaşarmış: Yıldız Çiçeği. Bu çiçeğin yaprakları gece yıldızları gibi ışıldar, çevresine büyülü bir huzur yayarmış. Efsaneye göre, bu çiçeği bulan her çocuk, dileğini gökyüzüne fısıldayabilirmiş, ve yıldızlar bu dileği yerine getirirmiş.
Bir gece, köyde yaşayan küçük bir kız olan Alina, rüyasında bir yıldızın ona seslendiğini duydu. “Alina, Yıldız Çiçeği seni bekliyor,” diyordu ses. Alina gözlerini açtığında kalbi heyecanla atıyordu. Bu çağrının ardında gizemli bir yolculuk olduğuna inanıyordu ve artık beklemek istemiyordu.
Alina bir fener, biraz ekmek ve su aldı. Sessizce evden çıktı ve ayağı çıtırdayan yapraklar arasında ilerlemeye başladı. Gümüş Orman, gündüzleri dost canlısı gibi görünse de gece olunca başka bir yüze bürünüyordu. Ağaçların dalları birbirine fısıldaşıyor, rüzgâr ince bir melodi tutturuyordu.
Bir süre sonra Alina, yolunu kaybettiğini fark etti. Kalbi korku ve merak arasında gidip geliyordu. Tam o sırada, başının üstünden bir baykuşun sesini duydu. Baykuş parlak gözleriyle Alina’ya bakıp “Yolu mu arıyorsun?” diye sordu.
“Evet,” dedi Alina, “Yıldız Çiçeği’ni bulmalıyım. Bu gece dolunay, ama nerede olduğunu bilmiyorum!”
Baykuş kanatlarını çırptı. “Yolunu kaybetmişsin ama korkma. Ormanın kalbine giden patikayı sana göstereceğim. Ama orada cesaretini sınayacak bir sır seni bekliyor.”
Alina derin bir nefes aldı ve baykuşun peşinden yürümeye başladı. Gecenin karanlığında baykuşun gözleri pusula gibi parlıyor, ona yolu gösteriyordu. Bir süre sonra ağaçların seyrekleştiği ve gizemli bir ışığın çevreye yayıldığı bir yere geldiler. İşte oradaydı: Yıldız Çiçeği!
Alina çiçeğe yaklaştı ve yıldız gibi ışıldayan yapraklarına hayranlıkla baktı. Tam o anda, çiçeğin içinden bir fısıltı geldi: “Merhaba, Alina. Buraya gelmeyi başardın, fakat sadece dileğini dileyip gitmekle kalmamalısın. Eğer dileğin gerçekten içtense, bana cesaretini göstermelisin.”
Alina şaşırmıştı ama cesurca sordu, “Ne yapmam gerekiyor?”
Yıldız Çiçeği’nin sesi ince bir rüzgar gibi etrafa yayıldı: “Ormanın en derin noktasında parlayan bir su kuyusu var. Eğer korkusuzca o kuyunun derinlerine bakabilirsen, dileğin gerçekleşecek.”
Alina, içindeki korkuyu bastırıp kuyunun olduğu yere gitmeye karar verdi. Gittikçe orman daha karanlıklaştı ama bir süre sonra karşısında ay ışığı altında parlayan su kuyusunu buldu. Dizlerinin üstüne çöktü ve kuyunun içine baktı.
Su yüzeyinde, tam karşısında duran kendi yansımasını gördü. Fakat bu, normal bir yansıma değildi. Kendi gözleri, sanki Alina’ya cesaret verircesine parlıyordu. Bir an için yıldızlarla dolu bir gökyüzünde uçtuğunu, tüm dileklerin gerçeğe dönüştüğünü hissetti.
Alina kuyudan başını kaldırdığında, Yıldız Çiçeği’nin yanına geri döndü. Çiçek ona şöyle dedi: “Dileğin cesaretinle harmanlandı, Alina. Şimdi yıldızlara fısılda, kalbinden geçen en saf dileği söyle.”
Alina gözlerini kapatıp içinden en büyük dileğini fısıldadı: “Herkesin hayallerini gerçekleştirebileceği bir dünya.”
O anda Yıldız Çiçeği ışıl ışıl parladı ve gökyüzündeki yıldızlar ona karşılık verdi. Artık Alina’nın dileği yıldızlara ulaştı, ve o gece Gümüş Orman, bir çocuğun cesareti sayesinde daha parlak ışıldadı.
Alina köyüne döndüğünde, bir masal kahramanı gibi hissetti. Artık biliyordu ki cesaretle hayal kuran herkes, yıldızların rehberliğinde kendi masalını yazabilirdi.