Masal OkuYaşa Göre11+ Yaş MasallarıKır Çiçeği ve Çayır Kuşunun Hikâyesi

Kır Çiçeği ve Çayır Kuşunun Hikâyesi

Uzun ve soğuk geçen kışın ardından doğa uyanmış, ilkbahar tüm güzellikleriyle gelmişti. Güneş ışıklarını cömertçe seriyor, taze çimenlerin üzerinde rengârenk çiçekler boy göstermeye başlamıştı. Kuşlar en güzel şarkılarını söyleyip gökyüzünde süzülürken, karıncalar ve kelebekler harıl harıl çalışıyor, sincaplar ise ağaç dallarında oyunlar oynuyordu. Her canlı, taptaze bir hayatın neşesini yaşıyordu.

Kırlarda, taze çimenlerin arasında küçük bir kır çiçeği nihayet başını topraktan çıkardı. Uzun zamandır beklediği gün ışığını görünce büyük bir sevinçle etrafına baktı. Derin bir nefes alarak rüzgârın okşayışını hissetti. Özgürlüğüne kavuşmuş olmanın verdiği mutlulukla gerinip güneşe yüzünü döndü. Toprağın altında geçirdiği aylar boyunca bu anı o kadar çok özlemişti ki, neredeyse mutluluktan ağlayacaktı. Çevresindeki çiçeklere gülümseyerek selam verdi.

Yakındaki bahçede açmış laleler ve güller ise onun selamını görmezden geldiler. “Biz asil ve güzel çiçekleriz,” dediler kibirle. “Basit bir kır çiçeğine selam vermek bize yakışmaz.”

Kır çiçeği, onların küçümseyici tavırlarına aldırmadı. Kalbinde hiçbir burukluk olmadan, kendini baharın neşesine bıraktı. Güneşin sıcaklığını içine çekerken, çayırda neşeyle şakıyan bir kuşun ötüşlerini dinlemeye koyuldu. Gözlerini kapatıp, rüzgârın saçtığı kokuları duyumsayarak doğanın güzelliklerine hayran kaldı. Kuşun neşeli şarkıları ona arkadaş olmuş, yalnızlık hissettirmemişti. “Ben uçamam,” diye düşündü çiçek, “ama doğayı duyup hissetmek de yeterince güzel.”

Bahçedeki laleler ve şakayıklar, kır çiçeğine tepeden bakmaya devam ediyorlardı. Laleler renkleriyle gösteriş yapıp tavus kuşu gibi kabarırken, şakayıklar daha büyük görünmek için iyice şişiniyordu. Ama küçük kır çiçeği onları içtenlikle takdir etti: “Ne kadar güzeller!” diye geçirdi içinden. “Çayır kuşu elbet gidip onlarla dost olur,” diye düşündü, “ben de uzaktan izlerim.”

Ancak kuş, laleler ve şakayıklar yerine çimenlerin arasındaki kır çiçeğine yöneldi. Onu fark eden çiçek, sevincinden yerinde duramıyordu. Kuş, neşeyle etrafında uçup şarkılar söylemeye başladı:
“Ne yumuşak bir çayır! Ah, ne güzel bir çiçek bu! Yaprakların sanki güneşin ta kendisi!”

Kuş, gagasıyla kır çiçeğine hafifçe dokundu ve dostça bir öpücük bıraktı. Küçük çiçeğin mutluluğu tarifsizdi. Kuşa minnetle bakarken, laleler ve şakayıkların yüzleri asıldı. Laleler daha da dik durup somurtarak renklerini sergilediler, şakayıklar iyice kabardı. Konuşabilselerdi, küçük çiçeği kıracak birçok şey söyleyeceklerdi.

Bir gün, genç bir kız bahçeye girip lalelere yöneldi. Elindeki bıçakla laleleri birer birer kesti ve kucağına doldurdu. Küçük kır çiçeği bu duruma üzüldü:
“Zavallı laleler,” dedi. “Ne kadar yazık!”

Laleler götürülürken, kır çiçeği derin bir nefes aldı. Onları kurtaramasa da kendisinin hâlâ çimenlerin arasında özgürce duruyor olması içini rahatlattı. Güneşin batışıyla yapraklarını kapattı ve bu huzur için şükretti.

Ertesi sabah yapraklarını açtığında çayır kuşunun sesini duydu, ama şarkısında hüzün vardı. Zavallı kuş, bir kafese kapatılmıştı ve artık gökyüzünde özgürce uçamıyordu. Kır çiçeği dostunun bu çaresizliğine çok üzüldü, ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Kuş, kanatlarını demirlere vurup, uzaklara özlem dolu şarkılar söyledi.

Bir süre sonra iki çocuk bahçeye girdi. Çocuklardan biri elindeki bıçakla çimenlerden bir parça kesmek istedi. “Kuşun kafesine güzel bir çimen parçası koyalım,” dedi.
Diğer çocuk, “Çiçeği de koparsana,” dedi.

Küçük kır çiçeği korkuyla yapraklarını kapattı. Koparılmak, onun için hayatın sonuydu. Ama bir an, kuşun yanına gideceğini düşünerek içi sevinçle doldu.
“Hayır, kalsın,” dedi büyük çocuk. “Buraya çok yakışıyor.”

Küçük çiçek yerinde kalmıştı, ama dostu olan kuşun acısına şahit olmak yüreğini burkuyordu. Çayır kuşu, susuzluktan gagasını çimenlere daldırarak biraz serinlemeye çalıştı. Küçük çiçeğe bakarak, “Sen de burada solup gideceksin, güzel dostum,” dedi. “Benim dünyam elimden alındı, ama senin varlığın bana huzur veriyor.”

Kır çiçeği, kuşu avutmak için yapabileceği bir şey olmadığına üzülüyordu. Kuş, filizleri yolup susuzluktan erirken, çiçeğe zarar vermek istemediği için ona dokunamıyordu. Gün batarken kuş, son bir kez kanatlarını açtı, acı dolu bir ötüşle dostuna veda etti. Minik başı, çiçeğin yapraklarının üzerine düştü ve kalbi durdu. Küçük çiçek, bütün gece yapraklarını kapatamadan üzüntüyle bekledi.

Ertesi gün çocuklar geldiklerinde kuşun cansız bedenini görünce gözyaşlarına boğuldular. Onu küçük, kırmızı bir kutuya koyup mezar kazdılar. Gül yaprakları serptikleri mezarın başında saygıyla eğildiler.

Ancak çimenle kır çiçeği, büyük yolun tozuna savrulup atıldı. Küçük kuşu yürekten seven çiçeğin varlığını kimse fark etmedi. Ama kır çiçeği, dostunun anısını içinde yaşatarak rüzgârla savruldu. Gerçek dostluğun, güzellik ve gösterişten çok daha değerli olduğunu öğrenmişti.

İlgili Masallar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz