Dondurucu bir yılbaşı gecesiydi. Öyle dondurucu bir soğuk vardı ki, insanın iliklerine kadar işliyordu. Sokaklarda yürüyen herkes, soğuğa karşı kendini korumak için paltolarına sıkıca sarılmış, atkılarına dolanmıştı. Adımlar hızlanmış, nefesler buhar olup havaya karışıyordu. Kimisi evine geç kalmış bir telaş içindeydi, kimisi eğlenceye gidiyor, yeni yılı sevdikleriyle karşılamak için acele ediyordu. Herkesin bir sığınacak yeri, ısınacak bir köşesi vardı bu soğuk kış gecesinde.
Çocuklar bile soğuğu önemsemiyor, kahkahalarla gülüp birbirlerine kartopu atıyordu. Neşeyle sokaklarda koşuşturuyor, gecenin büyüsünü yaşıyorlardı. Ancak bir köşede, kimsenin fark etmediği bir çocuk vardı. Küçücük, zayıf bir kız. Başı açık, üzerindeki incecik elbise paramparça, çıplak ayakları buz gibi taşlara dayanıyordu. Kız, bir kapının önüne kıvrılmış, vücudunu küçücük yapmış, soğuktan tir tir titriyordu. Morarmış elleriyle dizlerini sarmış, yüzündeki ifade çaresizlikle doluydu. Önünde eski bir mukavva kutunun içinde sıralanmış kibrit kutuları vardı. Bu, onun tek geçim kaynağıydı.
O gün bir kutu bile kibrit satamamıştı. Eğer bir şeyler kazanabilseydi, eve dönüp annesiyle sıcak bir kase çorba içebilirdi. Ama şimdi eli boş dönerse, annesine bunu nasıl anlatacağını bilemiyordu. O soğukta, incecik ve titrek bir sesle “Kibrit var, kibrit!” diye sesleniyordu. Ancak sokaktan geçen kimse ona bakmıyordu. Herkes kendi derdine düşmüş, küçük kızı fark etmiyordu bile.
Ayakları öylesine üşüyordu ki, keşke terlikleri olsaydı! Ama birkaç saat önce, sokakta yürürken hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, o sırada terlikleri ayağından fırlamıştı. Karşı kaldırıma geçtiğinde terliklerini almak için geri dönmeyi düşünmüştü ama o sırada yaramaz bir çocuk terliklerini kapıp kaçmıştı. Artık çıplak ayakları donmuştu. Kendini daha fazla sokaklarda dolaştırmamış, bir kapının gölgesine sığınmıştı. Taş basamak da en az hava kadar soğuktu ama kızcağızın başka bir seçeneği yoktu.
Soğuk dayanılmaz bir hal aldığında, kutularından birini açıp bir kibrit çıkardı. Küçücük elleri o kadar uyuşmuştu ki, kibrit çöpünü güçlükle tutabiliyordu. Titreyen elleriyle kibriti duvara sürttü. Kibrit bir anda alev aldı. Küçük bir alevdi bu, ama kızın yüreğini de ellerini de ısıttı. Sanki soğuk bir taş basamakta değil, sıcacık bir odadaydı. Büyük bir şöminenin karşısında oturuyordu. Arkasında kalın bir yün hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı. Şöminenin sıcaklığı her tarafını sarmış, iliklerine kadar ısındığını hissetmişti. Ancak kibrit sönüverdi. Şömine, sıcaklık, odayla birlikte kayboldu.
Kız bir kibrit daha yaktı. Bu kez, karşısındaki taş duvar sanki eriyip açıldı ve içeride büyük bir yemek masası belirdi. Masanın üzeri çeşit çeşit yiyeceklerle doluydu. Gümüş şamdanlar masayı ışıl ışıl aydınlatıyor, ortada kocaman bir tabakta nar gibi kızarmış bir kaz duruyordu. Küçük kızın gözleri kocaman açıldı, ağzı sulandı. O kaza ulaşmak için elini uzattı, ama kibrit sona ermişti. Alev sönünce masa da kayboldu, kız yeniden karanlık sokakta, taşların üzerinde buldu kendini.
Kibritleri tükeniyordu ama o ısınmak ve hayal dünyasına biraz daha sığınabilmek için bir tane daha yaktı. Bu kez kendini sıcak bir yaz akşamında buldu. Toprak güneşten ısınmış, etrafı kavurucu bir sıcaklık kaplamıştı. Kız, çıplak ayaklarıyla toprağı hissediyor, iliklerine kadar ısındığını fark ediyordu. Derken gökyüzünde bir yıldız kaydı. Küçük kız, gözlerini yıldızdan ayırmadan “Bir yıldız daha söndü. İşte, biri daha öldü,” diye mırıldandı. Bir zamanlar ninesi, ona bir yıldız kaydığında birinin öldüğünü söylemişti. Ninesini yeniden görebilmek için bir kibrit daha yaktı. Bu kez alevde ninesini gördü. Ninesi, karların arasından, bir melek gibi süzülerek geliyordu. Kollarını açtı, küçük kızı kucakladı ve gökyüzüne doğru birlikte yükseldiler.
Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir kapının önünde küçücük bir kızın cansız bedenini buldular. Yanında bir sürü boş kibrit kutusu vardı. “Zavallı kızcağız, ısınmaya çalışırken bütün kibritlerini yakmış,” dediler. Ama o kibritlerin ışığında kızın ne hayaller gördüğünü, ninesine kavuştuğunu bilemezlerdi.