Bir zamanlar, gökyüzünde masmavi denizler gibi uzanan, bulutların sarı şeritlerle bezenmiş olduğu bir diyar vardı. Bu diyarda, her gece ay ve yıldızlar dans eder, gökte parıldayan milyonlarca ışık, yeryüzüne masallar fısıldardı. Ama bu masalların en özeli, en gizemlisi, küçük bir ateş böceği tarafından anlatılan hikayeydi.
Bu küçük ateş böceğinin adı Luma’ydı. O, diğer ateş böceklerinden farklıydı; çünkü ışığı, sadece gecenin karanlığında değil, gün ışığında bile parıldayabilirdi. Luma’nın ışığı, kalbinin içindeki cesaretten gelirdi. Her sabah ormanın derinliklerinde gizlenmiş büyülü bir ağaca gider, ağaç ona bilgelik ve cesaret dolu öğütler verirdi.
Bir gün, Luma ormanın kenarında üzgün bir çiçek gördü. Bu çiçek, günlerdir yağmur damlalarını bekliyor ama bir türlü susuzluğunu gideremiyordu. Luma, küçük ışığıyla ona yaklaştı ve fısıldadı:
“Merak etme, dostum. Eğer gerçekten inanırsan, yağmur damlaları gelir ve seni canlandırır.”
Çiçek, Luma’ya inanmakta zorlansa da, onun içten gelen ışıltısı ona umut verdi. Günler geçtikçe Luma, her sabah çiçeğin yanına gelir ve ona güzel hikayeler anlatırdı: Gökyüzündeki bulutların dansından, ayın etrafında dolaşan yıldızların neşesinden… Ve çiçek, her hikayede biraz daha güçlenir, yapraklarını biraz daha açardı.
Bir sabah, gökyüzü grileşti, rüzgar tatlı tatlı esmeye başladı. Luma, ormanın en yüksek dalına uçarak şarkı söylemeye başladı. O anda, gök gürledi ve ilk yağmur damlası düştü. Yağmur damlaları toprağı öyle güzel besledi ki, çiçek gözlerini kapatarak içinden gelen bir teşekkür fısıldadı.
“Teşekkür ederim, Luma. Senin ışığın bana yalnızca umut vermedi, aynı zamanda beklemenin, sabırlı olmanın güzelliğini de öğretti.”
Luma, çiçeğin bu sözleri karşısında gülümsedi. O anda anladı ki, sadece parlayan bir ışık olmak değil, başkalarına da ışık tutmak, en büyük cesaret ve bilgelikti.
Ve o günden sonra Luma, yalnızca çiçeğe değil, tüm ormana hikayeler anlatmaya devam etti. Onun ışığı, sadece bir böcek ışıltısı değildi; o, sevginin, umudun ve bilginin ışığıydı. Herkes, Luma’nın anlatılarından cesaret buldu ve bu ışık, ormanın en karanlık köşelerine bile ulaştı.
Sonunda, Luma’nın ışığı o kadar büyüdü ki, geceleri ay bile onunla dans eder, yıldızlar Luma’nın şarkılarını dinlerdi. Çünkü bilgelik ve cesaretle parlayan bir kalp, evrendeki en büyük ışık olurdu.
Ve işte bu yüzden, her gece gökyüzüne baktığınızda, o parlayan ateş böceğini görürsünüz. Luma hâlâ orada, her gece masallarını fısıldıyor, ışığını dünyanın dört bir yanına yayıyor.