Bir varmış, bir yokmuş, yemyeşil ağaçların fısıldadığı, kuşların şarkı söylediği güzel mi güzel bir ormanda, Tito adında minik bir tırtıl yaşarmış. Tito, parlak yeşil rengiyle yaprakların arasında saklanmayı çok severmiş ama en büyük hayali… Uçmakmış!
Her sabah yaprakların üzerinde sürünürken gökyüzünde süzülen kelebeklere bakar ve iç geçirirmiş:
“Ah, bir gün ben de onlar gibi uçar mıyım acaba?” dermiş.
Günlerden bir gün, Tito en sevdiği dut yaprağını yerken ormanın bilgesi Baykuş Bibo yanına gelmiş.
“Uçmak mı istiyorsun Tito?” demiş gözlüklerini düzelterek.
“Evet, Baykuş Bibo. Ama ben sadece bir tırtılım…”
“Bazen en büyük dönüşümler, en küçük kalplerde başlar,” demiş Bibo gülümseyerek.
Bibo’nun sözlerinden cesaret alan Tito, kararlı bir şekilde ormanın en yüksek dalına tırmanmış. Günlerce orada beklemiş, beklemiş… ve sonunda, sihirli bir şey olmuş: Tito, ipekten bir koza örmeye başlamış!
Koza, yumuşak ama dayanıklıymış. Tito, içinde huzurla uyuyakalmış.
Zaman geçmiş… Güneş doğmuş, ay batmış… Derken bir sabah, kozadan bir kıpırtı duyulmuş. Tito, yavaşça kozayı yırtmış ve dışarı çıktığında bir tırtıl değil, kocaman renkli kanatları olan muhteşem bir kelebekmiş!
“Ben… Uçabiliyorum!” diye sevinçle bağırmış Tito.
Gökyüzüne doğru süzülmüş, dalların arasında dans etmiş, çiçeklerin üstünde durup tatlı nektarlar içmiş. Artık Tito, hayal ettiği gibi bir kelebek olmuş.
O günden sonra Tito, başka minik tırtıllara da hayal kurmayı öğretmiş. Çünkü bilirmiş ki küçük olmak, büyük hayaller kurmaya engel değilmiş.
Ve gökyüzünde uçarken hep şunu fısıldarmış rüzgâra:
“Her tırtılın içinde bir kelebek saklıdır…”
Bu masalı da okuyun: Yıldız Kelebek Luna’nın Işığı