Bir varmış, bir yokmuş. Uzak olmayan bir şehirde, küçük ve meraklı bir çocuk yaşarmış. Adı Bıcır’mış. Her sabah erkenden kalkar, kahvaltısını yapar ama… dişlerini fırçalamayı hep unuturmuş!
Annesi her gün hatırlatırmış:
“Bıcır, dişlerini fırçalamayı unutma, yoksa çürükler gelir!”
Ama Bıcır hep, “Bugünlük bir şey olmaz,” dermiş.
Bir gün Bıcır sabah uyanmış, aynaya bakmış ve “Ayy!” diye bağırmış. Dişlerinden biri sızlıyor, hem de nasıl! O kadar acımış ki konuşmak bile istememiş.
Tam o sırada lavabonun kenarındaki kırmızı diş fırçası canlanıvermiş! Gözlerini açmış, küçük bir ağzı bile varmış. İsmi Kırmızı’ymış.
“Merhaba Bıcır,” demiş Kırmızı. “Ben seni hep bekledim ama sen gelmedin…”
Bıcır şaşkınlıkla sormuş: “Sen… sen konuşabiliyor musun?”
“Evet,” demiş Kırmızı. “Ben sadece konuşmakla kalmam, dişleri parlatır, çürükleri kovalar, gülümsemeleri korurum!”
Bıcır hemen Kırmızı’yı eline almış ve onunla birlikte dişlerini fırçalamış. Köpükler kabarmış, su şırıldamış ve Bıcır’ın ağzı mis gibi olmuş.
O günden sonra Bıcır sabah akşam Kırmızı’yla buluşmuş. Dişleri bembeyaz, gülüşü kocaman olmuş. Çürükler de korkup kaçmış.
Kırmızı ne zaman fırçalanmasa, Bıcır’ın rüyasına girer ve şöyle dermiş:
“Ben buradayım, dişlerini bekliyorum!”
Ve böylece, Bıcır dişlerini hiç aksatmadan fırçalamış. Diş doktoru bile onu tebrik etmiş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri Bıcır’a, biri Kırmızı’ya, biri de her gün dişini fırçalayan minik okuyuculara!
Daha fazla kısa masal okuyun: Kısa Masallar

