Bir varmış, bir yokmuş. Mavi gökyüzünün altındaki yemyeşil bir köyde, masmavi pencereli küçük bir ev yaşarmış. Bu evde, kitaplara ve kelimelere bayılan küçük bir kız çocuğu varmış: Irmak. Irmak, her akşam uyumadan önce dedesinin anlattığı hikâyeleri dinler, kelimelerin arasında kaybolurmuş.
Bir gün dedesi ona kocaman, eski bir kitap getirmiş. Kitabın kapağında altın harflerle şu yazıyormuş: “Türkçenin Sihirli Harfleri”. Irmak merakla sayfaları çevirmiş, ama sayfalar bomboşmuş!
“Dede, bu kitap neden boş?” diye sormuş.
Dedesinin gözleri gülümseyerek parlamış:
“Çünkü bu kitap, yalnızca Türkçe konuşan ve yazan çocukların kaleminden kelimelerle dolar. Ne kadar güzel Türkçe kelime yazarsan o kadar çok hikâye canlanır içinde.”
Irmak hemen masasına oturmuş, “Merhaba, ben Irmak. Türkçe konuşmayı çok seviyorum.” diye yazmış. Birden kitapta rengârenk çiçekler açmış, kuşlar şarkı söylemeye başlamış.
Ertesi gün köydeki arkadaşlarını çağırmış. “Gelip bu kitaba Türkçe kelimeler yazalım!” demiş. Çocuklar “sevgi”, “umut”, “gökyüzü”, “dostluk” gibi kelimeler yazdıkça kitapta masal diyarları, kocaman denizler ve gülümseyen insanlar belirivermiş.
Ama bir gün, köye başka yerlerden, uzak diyarlardan, gelen çocuklar yabancı kelimeler fısıldamaya başlamış. Kitaptaki renkler solmuş, sayfalar bulanıklaşmış. Irmak hemen seslenmiş:
“Biz yabancı kelimeler öğrenebiliriz elbette ama önce kendi dilimize önem vermemiz gerekir. Çünkü kendi dilimizi korumazsak ve ona gerektiği kadar önem vermezsek hikâyelerimiz uçar gider. Hikâyelerimizle birlikte de geçmişimiz, hatta kimliğimiz yok olur!”
Bunun üzerine çocuklar Türkçeye daha çok önem göstermiş ve yeniden Türkçe kelimeler yazmaya başlamış. Kitap, eskisinden de parlak olmuş. Çünkü Türkçe, onların hayallerini, geçmişini ve geleceğini birbirine bağlayan altın bir köprüymüş.
O günden sonra köyde bir kural koymuşlar: Her gün en az bir yeni Türkçe kelime öğrenecekler ve onu bir cümlede kullanacaklar. Böylece hem dilleri güçlenmiş hem de masallar hiç bitmemiş.
Ve Irmak, her gece uyumadan önce kitabın sayfalarında gezerek Türkçenin sihirli harfleriyle yazılmış yeni hikâyeler keşfetmiş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri dilini koruyanlara, biri onu sevdirenlere, biri de Türkçe ile hayal kuran herkese…
Bu masalı da okuyun: Kerem’in Bitmeyen Ödevi